Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretçi defteri
KUTSAL KİTAP
İSLAMİYET VE SORULAR
PAPA VE KİLİSE
ÇOK ESKİ HRİSTİYAN VAAZLARI
SIRLI OLAYLAR
MİSYONERLİK
NEDEN HRİSTİYAN OLDULAR
KİTAPLAR
=> Meryem Ana Evi'nin Esrarı
=> Kutsal Bakire
=> MeryemAna Efeste Kalıyor
=> Hayat Sözü
İSA MESİH
ARAŞTIRMALAR
Kutsal Bakire

Bu elkitabı ilk önce Bakire'ye duyulan Katolik bağlılığı için temel teşkil eden ve Kutsal Kitap'ta bulunan en önemli bölümlerin aktarılmasını öngörmektedir. Buna ek olarak da bu kültün gelişmesinin zorunlu olarak oldukça yalın bir betimlen-mesi ve de günümüz Katolik düşüncesinin onun kurtuluş teması içerisindeki rolü üzerinde takip ettiği anlayış tarzı, bilhassa İkinci Vatikan Konsili'nin Kilise ile ilgili olan metinlerinde, Lumen Gentium, ele almış olduğu Meryem'e dair konula-ra ilişkin olarak, işlenecektir. Daha başlangıçta belirtmeliyiz ki bu alanda Katolikler arasında yaklaşım ve vurgu bakımından çeşitlilik ve farklılık vardır. İkinci Vatikan Konsilinden önce İngilizce konuşan bir çok Katolik için Meryem'e beslenen dindarlık, bireysel tinselliğin en belirleyen ve yaşayan öğesi olarak Efkaristiya'ya olan bağlılığı yalnızca ikinci olarak izlemekteydi.

Konsilin arkasından doğan teolojik oluşum, kendi kendini sorgulayan İncilciliği ile, bir çok yerde bu bağlılığın yitirilmesine neden oldu. Meryem'e olan bu bağlılık belki hakikaten çok duygusaldı ve fazlaydı, ama şüphe ile bakılan bir çok şeyle birlikte çok güzel olan ve metinlerde bulunan daha başka şeyler de terkedilmiş oldu. Sonuçta Katolik dindarlığı yaşamsal bir şiir ve şefkat boyutundan ve Katolikler de kendi miraslarının en canlı alanlarından birinden yoksun olmuş bulunuyorlar. Bu nedenle birçokları Papanın 1987 ve 1988 yıllarını Meryemsel yıllar ilan etmesini ve Meryemsel dindarlığın kaybolan hazinelerini yeniden bulmak için yaptığı çağrıyı memnunlukla karşılamıştır.

Papa John Paul, Redemptoris Mater (CTS Do579) isimli metninde, İkinci Vatikan Konsilinin Kutsal Bakireyi Kilisenin "tiplemesi" olarak göz önüne almış olduğu öğretiden ve bu bağlamdaki ısrarlı tutumundan çok faydalanmıştı. Meryem üstüne Katolik öğretisinin ne kadar geniş bir çeşitlilik ve tarihsel derinlik taşıdığının göstergesi olarak barok Meryembilim türünde en uç noktayı temsil etmekte olan aziz Louis Marie Grignion de Montfort ile yine ancak onun ayarında olabilecek Aziz Alphonsus Ligouri'nin Glories of Mary kitabını (ki Papa bunu da tavsiye etmektedir) da kullanmış olduğunu belirtmeliyiz. Az kişi birbirinin karşıtı olan hem Aziz Alphonsus ile hem de İkinci Vatikan Konsilinin Meryembilimi ile birlikte rahat edecektir ama ne mutlu bize ki getirdiği gibi burada partizanlık yapılmıyor. İkinci Vatikan Konsilinin Meryem öğretisinin her kabul edilebilir öne sürülüşünde bir başlangıç noktası teşkil etmesi gerektiği yeterince açıktır.

Kutsal Kitaptaki Temel

Meryem hakkındaki temel Katolik öğretisi İncillerden Luka ve Yuhanna'nın bazı parçalarına, Pavlus metinlerinin bir kaç kısmına ve Esinleme kitabının onikinci bölümüne dayanmaktadır. Bu malzeme üstünde çalışmadan önce, oldukça Meryem-karşıtı gibi görünen bir geleneğin Markos İncilinin içinde yer almasından söz etmeliyiz. Markos 3,21 ve 31-35 de İsa'yı "aklını oynatmış" sanan aile fertlerinin içine Meryem de dahil edilmiş görünüyor ve kendisine inanları tercih eden İsa sanki onlarla beraber Meryem'i de reddediyor. Markos haçın yanıbaşında bekleyenlerin isimlerini sayıyor ama Meryem'in ismi bu listede geçmiyor. Sanki İsa'nın ailesine karşı imiş gibi görünen bu ilgisizliğin aslında bireyleri ilgilendiren açık seçik bir tarihi gerçeği değil de Hıristiyanlığın Musevi köklerine karşı takınılmış bir tavrı aktarmaya yaradığını anlamaya çalışmalıyız çünkü Yeni Ahit'de ayrıca göreceğimiz gibi Meryem gerçekten İsrail'i temsil etmektedir.

Yine de genel olarak bu Markoscu soğuk tutum, her ne kadar Tertullian ve Aziz John Chrysostom onu Meryem'in en azından bir süre için inançsız kalması olarak yorumlamışlarsa da, bu görüş açısı Katolik Kilisesinde kabul görmedi. Aziz John Chrysostom'un otoritesine rağmen Aziz Luka'nın İncili’nin şahitliği dolayısıyla Kilise bu görüşü tutarlı olarak reddetmiştir.

Luka İncili

Kutsal Bakire'nin saygınlığı ve rolüne dair Katolik düşüncesinin temeli Lukacı bebeklik anlatılarıdır.Luka 1,26 ve devamında Meryem bir çeşit Kocasını/Kurtarıcıyı – Meleğin Selamını - alçak gönüllülükle bekleyen Bakire Sion/Yeruşalim Kızı "tipi" içinde portre edilmiştir ve Chaire (sevin) belki de Tsefanya 3,14 ve devamını veZekarya 9,9’u anımsatmak için sarfedilmiştir. Allah'ın onun için iradesini derhal kabul etmeye gönüllü oluşu Meleğe veridği karşılık ile ışığa çıkmaktadır: "İşte ben Allah'ın hizmetkarıyım, bana sözüne göre olsun". (Burada sanki Zekeriya'nın Melek tarafından 20.ayette azarlanan şüpheleriyle bilinçli bir karşılaştırma ve de eleştiri saklı.) Elizabet onu "kadınların en mübareği" olarak selamlıyor ve Bakireyi Allah tarafından seçilen ve kurtarılan alçakgönüllü ve fakir inanırın en mükemmel örneği olarak sunuyor: bu açıdan da Allah'ın İsrail'e bir çocuk armağan etmesindeki iyiliği kutlayan I Samuel 2,1-10 daki Hanna'nın İlahisine benzemektedir.

Onun için Luka ağırlıkla Eski Ahit metinlerine dayanan bir Meryemcilik geliştirmiştir: Meryem'in Elizabet'i ziyaret edişini anlatışı (Luka 1,39-56) II Samuel 11-23 de Davut'un Kutsal Ahit Sandığının önünde dansetmesini anımsatacak biçimde bilhassa düzenlenmiştir ve bu bölümde Meryem 35inci ayette olduğu gibi Eski Ahit'te (Çıkış 40,34-5) Sandığı ve Toplantı Çadırını gölgeleyen Allah'ın Shekinah yani Şanının dinlendiği yer olarak "gölgelenmiş" ve Kutsal Ahit Sandığı biçiminde tanıtılıyor. Aslında bu mesihbilimi ilgilendiren bir nokta ama Meryemsel doktrin ve bağlılık için ima ettikleri yeterince açıktır ve zaten geleneğe girmiştir. ("Kutsal Ahit Sandığı" en sevilen Meryemsel dualardan biri olan Loreto duasında Meryem ön plandadır; Şimeon, Mesih'in aleyhinde söylenecek bir alamet olarak konulduğunu yine ona açıklamaktadır ve yine ona söylemiş olduğu "senin canını da bir kılıç delecek" sözleridir ki Katolik yorumcular tarafından onun acı dolu tanıklığına ve Kafatası’nda Mesih'in ıstırabını onaylamasına tefsir edilmiştir.

Son olarak da her ne kadar Meryem Luka 2,51'de İsa'nın kutsal görevinin boyutlarını anlamakta güçlük çeker gibi tasvir edilmişse de, "bütün bu sözleri yüreğinde sakladı" diye betimlenmiştir. Bu Katolikler tarafından onun imanlı itaatinin bir defa daha söz konusu olması (Luka 1,34.38’i karşılaştırın) olarak anlaşılmaktadır ve Havarilerin İşleri 1,14’te onun Ruhun inişini beklemekte olan inananlar topluluğunun merkezinde yer alışı ile desteklenir.

Özetlemek gerekirse: Luka'nın bebeklik anlatılarına Meryem hem Allah'ın gereklerine itaatle karşılık veren ve inanan bireyi hem de Allah'ın Gelini sayılan imanlı İsrail'i ve Kiliseyi temsil eden bir tip halinde vardır: bakireliği ona olan iman ve bağlılığının dile gelişi ve sembolüdür. Beden Alma Gizemi’ni tam olarak anlamamasına rağmen kendi iradesi ile isteyerek ve inanarak aracı olmayı kabul eder ve Allah'ın Sözü’nü kalbinde saklar. Aynı zamanda Sandık gibi anlam açısından Mesihbilimsel olan fakat bir o kadar da Meleğin selamında, "Chaire kecharitomene" (="Selam, Ey nimete eren kız") ve Elizabet'in sözleri "Kadınların içinde en mübareği sensin" ve hatta Meryem'in kendi söylemiş olduğu "bütün nesiller bana mübarek diyecekler" sözlerinde saklı kalan anlam, tek ve yüce bir biçimde diğer Eski Ahit betimlemelerinin de en can alıcı noktasıdır. Lukacı bir çerçeve içinde Rabbin "her kim Allah'ın iradesini yaparsa, kardeşim ve anam odur" sözleri acılığını yitiriyor, çünkü Meryem Allah'ın sözünü işiten ve yapanların ilki olarak bize sunulmuştur.

Meryem'in Daimi Bekareti Sorusu

Lukacı vurgular Meryem için duyulan Katolik bağlılığına özgü pek çok ögeyi ilk bakışta ne tahmin ne de umut edemiyeceğiniz yerlere en şaşırtıcı biçimlerde taşımıştır. Bu hususlardan bir tanesi de Meryem'in daimi bekaretidir.

Yeni Ahit tekrar tekrar Rabbin "kardeşleri"nden bahsediyor (Matta 12,46; Markos 6,3; Yuhanna 7,3; vb.), ama katolik geleneği tutarlı kalarak bu "kardeşleri" kuzenler diye ve hatta Yusuf'un daha önceki bir evlilikle çocukları imiş gibi yorumlamış ve Kilise Meryem ile Yusuf'un evliliğinin tamama hiç ermediğini öğretmiştir. Böyle yorumları gerektiren itici güç değişik kaynaklardan çıkmıştır - şurası muhakkak ki cinsellik şüphesi burada bir rol oynamıştır ve Meryem'de adanmış bekaretin güçlü bir sembolünü bulan manastır hareketinin etkisi bulunmuştur. Kilise babalarının devrinde ve ortaçağ dönemlerinde, çocuğunun acısız ve mucizevi doğarak, Meryem'in doğum anında bile fiziksel olarak bütünlüğünü koruduğu öğretilirdi. Fakat bu öğretinin altında Meryem'in bizim için anlamının Oğluna ve onun Vücut Buluşuna dayandığına dair sağlam ve kutsal metinlere sadık bir fikir yatmaktadır. Bir tip yalnız ve yalnız Allah'a iman eden İsrail, Kilise ve inançlı Hıristiyan olarak, başka hiç bir şeyin başaramıyacağı şekilde, Meryem'in bekaretinin Lukacı sunuşu özetlemekte olduğu kanısı hakimdir. İnançlı bir bireyin, İsrail'in ve Kilise'nin tipi olarak Meryem, Allah'ın gelinidir, yalnızca Allah'ın: kendisini bir başkasına vermez.

İsa'nın Annesinin "Kutsal Meryem, hep Bakire" oluşunu itiraf etmeyi, Meryem'in evlilik yaşamının detayları üstüne titiz bir merak değil de, Lukacı mesaja olan bu sezgisel bağlılık mümkün kılmıştır.

Yuhanna İncili

Bakire hakkındaki Katolik kanaatında aziz Yuhanna İncili'nde bulunan iki parça, yani Kana şehrindeki Düğün (Yuhanna 2,1-11) ve Meryem'in Haçın altında durması (Yuhanna 19,25-27), kesinlikle etkili olmuştur.

Kana
Bir kere daha Meryem tamamen oğlunu anlamamış da ama yine de ona güveniyormuş gibi portre edilmiş. Patristic devirden beri Katolik açıklama İsa'nın ilk alametlerinden birini Meryem'in araya girmesiyle gerçekleştirdiğini, bu davranışın ise annesi açısından sevgi ve merhametten kaynaklandığını ve hizmetkarlara "size ne derse onu yapın" diye emrettiğini tutarlı olarak vurgulamıştır. O, Kilise gibi, insanları Oğluna güvenerek itaat etmeye çağırıyor. İsa'nın ona ilginç bir şekilde - tam anlamıyla "Kadın, benden sana ne?" - diye seslenişi türlü türlü yorumlanmıştır. Kutsal Kitapta veya Yunanca metinlerde bir oğulun annesi için hiç kullanmadığı bir hitap şekli olan "kadın" hitabı bir azarlama olabilirdi, ama aynı zamanda Meryem'e O kadın, Havva, olarak dikkat çektiği kabul edilmiştir. Eğer genellikle patristik açıklama içinde anlaşıldığı şekilde su ile kan akarken Oğlunun yanında bulunuşundan, Havva'nın Adem'in yanından doğuşunda olduğu gibi, Gelinin, Kilisenin doğması anlaşılırsa bu fikir o kadar olanaksız değildir.

Haçın altındaki Meryem

Müjdecilerin içinde bir tek Yuhanna bize Meryem'in İsa'nın Sevdiği Şakirt ile beraber haçın yanında durduğunu anlatıyor. Yuhannacı metnin içinde bu haçın "yanında durma" gerçeğe uygun olmakla birlikte aynı zamanda da bir sembol - Meryem'i, aziz Yuhanna ile, İnsan Oğulun Haçının yanında duranların bir sembolü yapıyor. Yine İsa onu "Kadın" diyerek çağırmakta (bu da Yuhanna 2,4’te bu sözcüğün kullanımının sadece bir azar niyetinde olmadığını gösterir) ve Yuhanna'yı ona oğul olarak ve onu da Yuhanna'ya anne olarak vermektedir. İsa'nın rehinden kurtarıcı işleriyle Allah'ın ailesinin tekrar kurulması oldukça açıktır; Katolikler burada Meryem'e tüm inananlara ilişkin özel bir analık verildiğini de aynı açıklıkla benimsemişlerdir.

Şimeon'un Luka'da onun canını bir kılıç delmesini peygamberlik etmesi ile alakalı olarak, bu parça, Meryem'i imanda, sevgi dolu duyarlılıkta ve İsa'nın rehinden kurtarıcı işine güvende birleşmiş bulunan inanan insanlığın temsilcisi ve modeli olarak alan iman dolu Mater Dolorosa ikonografisinin zenginliğinin kaynağını teşkil etmektedir.

Pavlus Metinleri

Pavlus, Efeslilere mektubunda Kilisenin "Gelin" olmasının konu edilmiş olması ve yine aynı mektubun Allahın önyazgılı lütfunun anlamını araştırması modern Katolik düşüncede etkili olmuştur, ama bizim için anahtar parça Galatyalılara 4,4-5 dir. Burada Pavlus bizim insanlığımız taşımış olduğu için İsa ile ortak bir evlatlığı paylaştığımız vurguluyor ve bu ortak bir evlatlığı paylaştığımızı vurguluyor ve bu ortak insanlığı Meryem'e yönletim yaparak tanımlıyor - "vaktin tamamiyeti gelince, biz oğulluğu alalım diye... Allah kendi oğlunu, kadından doğmuş... gönderdi". Bu parça genellikle Ayin Dualarında Meryem ile ilgili olarak kullanılır. Meryemsel imanın gelişmesine Meryem'in - kadının - etinden olması ile İsa'nın özgürce ve lütufla bize, hısım akrabası olarak, kazandığı kurtuluşta bir iddia armağan etmesi son derece etkili olmuştur. Bu, Efes Konsilinin tanımındaki Meryem'in gerçekten Allah'ın Annesi (Theotokos, Deipara) olması ve böylelikle insanlığın geri kalanın Allah'ın Oğlu ile gerçekten kardeş olmasının kökündedir. Bu temaya yine döneceğiz.

Esinleme

Esinleme 11,19 Esinleme 11,19 .12,6Esinleme 11,19 .Esinleme 11,19 .’da Kadının (yine Kutsal Ahit Sandığı ile alakalı olarak) görünüşü İsrail'in ve Kilisenin sembolüdür. Hem de o Mesih'in Annesidir. Bu temaların Yeni Ahit'in başka yerinde de, patristik yorumda da kesişiyor olmasına rağmen, ilk beş yüz yıl içinde bu parça Meryem için hiç kullanılmadı. Yıldızlarla taçlanmış ve güneşle giyinmiş bu Kadın, İsrail'in ve Kilisenin sembolü olarak anlaşıldı. Altıncı yüzyıldan itibaren Efes Konsili'nden (431) kaynaklanan Allah'ın Annesi kültünün ivmesi ile bu parça aynı zamanda Meryem'e de ve hatta yalnızca ona uygulanmaya da başlandı. Bir çok Meryemsel ikonanın ve görüntünün, bilhassa Bakirenin göğe alınmasında, modelinde etkili olmuştur.

Allah'ın Annesi Kültü

Burada Meryemsel bağlılığın tarihini vermeye kalkışmak pek de gerçekçi olmaz. Yapılabilen sadece bir kaç önemli gelişmeye dikkat çekmek olabilir.

İkinci ve üçüncü yüzyıl Apologist düşürlerin ve ilk Kilise Babalarının yazılarında, özellikle Aziz İraneus'da, Meryem'e, Düşüşün tarihini tekrar oluşturmakta Mesih ile işbirilği yapan, İkinci bir Havva olarak önem veriliyor: imanlı itaatı Havva'nın itaatsızlığını ters çeviriyor.

Gelenekteki bu türden resmetme eğiliminin geleceği karmaşıktı: Adem/Havva ile İsa/Meryem paralelliği teologları ve tapınanları Bakire'ye gittikçe daha çok ilgi göstermeye yöneltti. Aynı zamanda da insanlığın kurtuluşunu bütünüyle İsa'nın işine borçlu olmasına rağmen rehinden kurtarılmış insanlığın o kurtuluşu içe dönük ve pasif olarak değil de Allah'ın refakatçisi ve işbirlikçisi olarak kabul edişine olan Katolik inanışını ve görüşünü dile getirmenin bir yolu oldu.

İkinci yüzyıldan başlayarak Meryem'in saygınlığına ve görevine olan Hıristiyan ilgi, bilhassa Hıristiyan Doğuda, arttı. Üçüncü ve dördüncü yüzyılların mesihbilimsel tartışmaları Kiliseyi Mesihteki tanrısal ve insani doğaların birleşme durumu üzerinde daha derin düşünmeye zorlayınca, onun insanlığı için Bakirenin çıpa veya garanti sağlayan rolü de gittikçe artan bir önem kazandı: Meryem'in Theotokos olduğunu - Allah'ın Annesi, 431 de Efes Konsili tarafından israr edilen isim - itiraf etmek mesihbilimsel ortodoksluğun bir işareti oldu. O tarihten sonra ise Kutsal Bakire kültü atlamalar ve sıçramalar ile ilerleme kaydetti; burada göz ardı edilmemesi gereken esas nokta Allah'ın Annesi olarak onun saygınlığını yüceltip kutlarken Kilise hem Vücut Buluşun gerçekliğini hem de onu takip eden rehinden kurtarılmış insan doğasının saygınlığını ve tinsel gücünü vurguluyordu.

Meryem kültü yalnızca ya da hatta ilkin Meryem hakkında değildi fakat Mesih hakkındaydı ve tanrısal lütfun erkek ve kadın insanlar arasında çalışması hakkındaydı. Ve de inanan insanın Allah'ın lütfunu kabul ya da red etmesi için sahip olduğu özgürlük üstüne bilinçli düşünce geliştikçe, Meryem'in kendisinin Allah'ın Oğlunu taşıma çağrısı için sunduğu Fiat (öyle olsun) cevabının önemi ve değeri açıklık kazanmıştır. Onun için daha en başından beri seçilmiş olan lütuf yolunu, kendi kurtuluşunu seçerek Meryem bütün insan soyuna hayır işleyen olmuştu. Bu, aynen Aziz Bernard'ın her sene 20 Aralık'da Allah'a Övgü Dualarında okunulan bir parçada çok güzelce dile getirdiği gibi ve halen de dünyanın Kurtarıcısını taşımaya özgürce boyun eğmiş birine duyulan Katolik bağlılığın kalbini teşkil eden, minnet, şevkat ve sevgi dolu bir dindarlığın ona doğru boşalmasına sebep oldu. Bu sevgi ve şairane minnettarlık, Meryem'e ait bir çok şiir ve ilahide parıldar:

Hanım, herşeylerin çiçeği,

Rosa sine spina

Sen İsa'yı taşıdın, göğün kralı

Gratia Divina

Diyorum ki sen, Cennetin Kraliçesi Hanım,

Herşeyin ödülünü taşırsın,

Electa

Yumuşak genç kız, anne, eş

Effecta.

Bütün bu dünya yalnızdı

Eva peccatrice

Kutlu Rabbimiz doğuncaya dek

De te genetrice

"Selam sana" ile uzaklaştı o,

Kaybolmuş gece ve gündüz geldi,

Salutis

Senden fışkırdı kaynak

Virtutis.

En iyi tesellisi üzüntünün sensin

Felix fecundata

Tüm yorgunların dinginliği sensin.

Mater honorata

Bizim için kanını dökmüş olan

Ona gelebilmemiz için,

In cruce

Bütün tatlılığınla ona yalvar.

In luce.

Daha önce, Galatyalılar 4,4-5’i anlatırken farkettiğimiz gibi, Meryem'in Anneliğinin Allah'ın hakikaten vücut bulmuş ve kendisini insanlığa bağlamış olduğuna dair "bizim evlatlar olarak kabul edilebilmemiz için", maddi bir sembol olarak önemi var. bu tema tekrar tekrar kurtuluşla ilgilenen ortaçağ düşüncesinde ortaya çıkıyor çünkü İsa'nın tanrısallığını onun gerçek insanlığını gözden kaybedecek bir şekilde yorumlama eğiliminin yanlışlığına ve onu sadece Hüküm Gününün ürkütücü ve uzak Rex tremendae Majestatis (müthiş asil Kral) diye yüceltmeye eşi bulunamayacak bir antidot sağlamıştır. Günahların affedilmesi hakkında ortaçağ düşüncesini harmanlayan Aziz Anselm'in yazılarında önemli bir eleman olmuştur ve şu ondördüncü yüzyıl şiirinde de görülebileceği gibi sanat ve edebiyatta hep görülen bir temaydı:

Sen benim kızkardeşim ve annemsin

Ve senin oğlun benim kardeşim -

O zaman niçin korkulsun?

Eğer kardeşin kral ise

Ve annen de kraliçe

İyi nedenlerin var hızlanabilirsin.

Bu fikrin en sıradışı olmakla beraber en canlı dile getirilişlerinden bir tanesi de Meryem'in Oğluna genellikle hüküm sürerek otururken göğüslerinden birini uzattığı ve sütünün damlalarını sıktığı ortaçağ ve rönesansın ortak portreleridir. burada sembolize edilen tabii ki Meryem'in İsa'dan daha nazik ya da daha az yargılayıcı olması değil de onda, annesinden insan doğası almış bulunduğu için, insanlığı itibariyle "insani merhamet sütü akmakta" olduğudur: anneliği, sütü gibi, Kurtarıcımız ile bizim aramızaki maddi bağlantıdır - onunla gerçekten tek bir insanlığı paylaştığımızın somut garantisidir. İşte yine bu mesihbilimsel bir husustur, ama Meryem'in Allah'ın işlerindeki yerinin saygınlığı ve özelliğini kavrayabilmek açısından getirdiği sonuçlar çok geniş çaplıdır.

Geç orta çağlarda Meryemsel dindarlığın diğer temaları da, bilhassa Meryem'in Haç Yolunun kederli tanığı olması, ön plana çıktı – Mater Dolorosa. Bu gelenek, Yuhannacı Haç Yolu anlatımına ve Luka İncili'nde Şimeon'un kalbini bir kılıcın deleceğine dair peygamberliğine dayanarak, Meryem'in Haçın yanında durmasında Allah'ın Oğlunu taşımayı kabul edişinin bir devamını gördü; onun doğumunda işbirliğinde bulunarak, o (ve onunla birlikte tüm rehinden kurtarılmış insanlık) onun kendini Haçta sunmasında işbirliği yapmakta ve onayını vermektedir. O analık gözyaşları ile Mesih'in bütün şakirtlerinin kardeşçe duygularını dile getirir ve uyandırır ve onun görevine inanan bir tanıktır. Fakat aynı zamanda da Mater Dolorosa'nın, aslında Galatyalılar 4,4-5 ile ilgili olarak açıklanan onun sütünü Mesih'in insani merhametinin sembolü yapan resimlerde olduğu gibi, İsa'nın ıstırap çeken insanlığının ebedi olarak sembolleştirilmiş bir boyutunu dile getirdiği söylenebilir.

Meryem şeklinin Mesih ve Kilise hakkında gerçekler dile getirmek için böyle sembolik kullanımı, Rönesansın kutsal metinlere, Kutsal Kitap da dahil olmak üzere, Batının yaklaşımını sembolik ve şiirselden daha harfi bir yola değiştirmesinden sonra ortaya çıkmış olan Reformasyon kiliselerinde doğalca yapılmaz. (Ama burada da, her yerdeki gibi, Luther genelleme yapanları şaşırtıyor ve onun meryem Ananın İlahisi üstüne harika yorumu, yine de içinde, günahsız oluduğunu kabul ettiği Meryem'in, iman yolu ile aklanmış alçakgönüllü inananın tiplemesi oluduğu zengin ve sıcak bir Meryembilim sunuyor.) Fakat Meryembilimin sembolik kavrayışı Meryem kültünün ne hakkında olduğunu doğru değerlendirmek için en merkezi noktaydı ve öyle kalmıştır.

Onun rolünün böyle sembolik okunuşunun yeni bir uslamlama olmadığı ortaçağ yazarı Isaac de Stella'nın Meryem hakkındaki dilin üç çeşitliliği üstüne yazmış olduğu ve Noele Hazırlık Devresi zamanlarında Allah'a Övgü Dualarında okunan harika parçadan da anlaşılıyor.

Tabii ki Meryem kültünün gelişmesinde Kutsal Kitaba dayandığı şüpheli olan ya da açıkça pagan olan pek fazla şey vardı; Madonna ve çocuğun imajı herhalde sık sık antik çağdan kalmış bir üretkenlik Tanrıçasının şekli üstüne yerleştiriliyordu. Hemen hemen en başından itibaren, Meryemsel bağlılık, Meryem'in özlük haklarını öyle bir önemseyip abarttı ki, sonuçta, rehinden kurtarılmış insanoğlu pozisyonu, inananların Kilisesinin bir üyesi olması gölgelendi. Meryemsel dindarlığın tarihçesi Katolikleri utandıran öğeler taşımaktadır. Fakat Kilisenin merkezi öğretisi açık ve net olmuştur: Meryem'in bütün özlük hakları dünyaya insanlar ve Allah arasındaki tek Aracıyı, İsa Mesih'i getirmesinden kaynaklanır. Başka hiç bir insan vücut bulmuş Yaratıcıyı emzirerek ve insan kişiliğini oluşturarak onunki kadar müthiş bir sorumluluk almamıştır ve onun için de başka hiç kimse saygı ve sevgimizi onun kadar hak etmez ama her şey anlatılıp da bittiğinde, onun tek bir görevi, çok eski Salve Regina duasının söylediği gibi "bize rahminin kutsal meyvasını, İsa'yı" göstermek kalır.

Meryem'in bu ikinci oluşu, kurtarılmış durumundaki apaçık ısrar sadece Vatikan II de değil, Lekesiz Varoluş öğretisinin 1854 tanımının sözlerinde bile bulunur. Modern çağda Meryemsel öğretiyi egemenliği altına almış olan sağlıksız duygusallığı ve Meryem'in yeganeliğinin aşırı derecede vurgulamasını düzeltmek için İkinci Vatikan Konsilinin Kutsal Bakire üstüne ayrı bir belge çıkarmak yerine onun hakkında ne söylenecekse bunları Kilise ile ilgili belgenin metni içerisinde söylemek için aldığı tarihsel karar da faydalı oldu. Bir kere daha Katoliklere Meryem'in kutsal metinlerde ve patristik anlayışta bulunduğu gibi inanan bireyin modeli olduğunu, Mesihi dünyaya getirmek için çağırıldığını, Allah'ın çocuklarını taşıyıp büyüterek Kilisenin gelecek yaşamsal bir işareti olduğunu sundu. Meryem'i Kilisenin bir modeli ve tiplemesi gibi ele alma kararı Kilisenin kendisi hakkındaki Roma Katolik düşüncesinin de hiyerarşik ve dogmatik olandan uzaklaşıp kutsal metinlere bağlı "tinsel" bir modele doğru yaklaşarak değişiklik göstermesine yardımcı oldu.

Meryem hakkındaki bu tartışmalı iki "modern" öğretiyi, Lekesiz Varoluş ve Göğe Alınış, işte böyle bir çerçeve içerisinde incelemeliyiz.

Lekesiz Varoluş

İkinci yüzyıldan itibaren eğer günahkar olsaydı Allah'ın annesi olamayacağından (burada anahtar metin Bilgelik Kitabında 1,4, "Bilgelik oturacaktır."), Meryem hiç bir zaman günah işleyemezdi fikri üstüne büyüyen bir görüş birliği vardı. Bu nedenle (Vaftizci Yahya için inanıldığı gibi) onun da rahimden kutsandığı fikri yaygınlaştı.

Fakat Batı düşüncesi ilk günah hakkındaki düşüncesini netleştirinceye kadar bu öğreti karışık kaldı. Burada anahtar rolü Aziz Augustine'indir. Pelagus takipçileri ile giriştiği tartışmada bütün insanların ilk günah ile lekelendiklerinde ısrar etmişti, ama Meryem'i açıkça istisna sayabiliyordu, "Rabbin, onuru için burada
günahtan söz edilirken onun hakkında hiçbir soru olmamasını istiyorum, çünkü onunla ilgili olarak biliyoruz ki kesinlikle hiç bir günahı olmayan birini taşımaya ve dünyaya getirmeyi hak kazanırken ona günahı yenebilmek için her yönden daha fazla lütuf verilmişti. Böylece bu bakirenin dışında, eğer bütün azizlere günahsız olup olmadıklarını sorabilseydik, cevaplarının ne olabileceğini düşünüyor musunuz?" (
De Natura et Gratia, 42)

Ama Meryem'in yalnız kişisel ya da "aktüel" günahtan değil de aynı zamanda "orijinal" günahtan da arınmış olması, yani hiç bir zaman günahın kölesi olmamış olması ve buna karşın anne rahmine düştüğü andan itibaren lekesiz olması Aziz Bernard ve Aziz Thomas Aquinas gibi meryembilimin ateşli öğretmenleri tarafından bile kolayca kabul görmedi çünkü hiç bir anlamda günahın etkisi altında olmadan nasıl rehinden kurtarılmış olduğu açık değildi.

Fransisken teolog Duns Scotus bu teolojik öğretiye günahtan korunmanın, günah işledikten sonra kurtarılmaya kıyasla, rehinden kurtarılmanın daha da mükemmeli olduğunu hatırlatarak çözüm getirmiştir.

Onüçüncü yüzyıldan itibaren Lekesiz Varoluş inancı alan kazandı: 1854 de Pius IX tarafından ciddiyetle tanımlandı. Bu öğretinin Modern Katolik yorumu, Augustine'in Meryem'e has bu hakkın fonksiyonel olduğuna, Allah'ın ondan sorduğu zor işin yapılabilmesi için one "her yönden günahı yenmek için daha fazla lütuf" verilmiş olduğuna dair ısrarını bıraktığı yerden devam ettirir. Böylece çağımızda teolojik düşünce Meryem'in Allah'a "Evet" cevabının özünü incelemektedir. Bir insan kendini nasıl böyle tamamen Allah'ın amaçlarına terkedebilir ki Allah onun yalnız ruhuna değil bedenine de girer?

Allah'a bütün yanıtlarımız kısmi ve mükemmelikten uzak, onu çokça yahut da azca uzak tutuyoruz çünkü günahın esiriyiz. Eğer Meryem hiç şartsız "Evet" diyebildiyse ve böylece Vücut Buluşun aracı olabildiyse, bu onun bu evetlemeye hazır olmak için bütünüyle rehinden kurtarılmış olmasındadır; onun rehinden kurtarılışı şeklini, aksi takdirde onun Allah'ın insanlığa girdiği kapı yolu olmayı kabul etmesini engelleyecek olan günahın başarısızlıklarından ve yaralanmasından korunması ile alıyor.

Lekesiz Varoluş öğretisi, bu şekilde anlaşıldığında, Lütfun egemenliği üstünde ısrar etmek için biçimlendirilmiştir ve Meryem'in rehinden kurtarılmaya gereksinimi yoktur demek yerine daha çok onun rehinden kurtarılma biçimi ve Allah'ın yapması için onu seçmiş olduğu göreve hazırlanma biçimi üstüne bir bildirimdir. burada öğretenin tutarlılığını, nihai olarak Augustine'e dayanmakta olan, ilk günahın özünün batı yorumuna borçlu olması not edilmelidir. Doğunun Ortodoks Hıristiyanları Meryem'in günahsızlığına ve Allah'ın iradesine mükemmel yanıt verişine dair Roma Katolik inancına tamamen katılmaktalar, fakat onlar bir Lekesiz Varoluş öğretisine sahip değiller ya da ihtiyaç duymuyorlar çünkü onların ilk günah üstüne teolojileri değişik. Bu bir teolojik terim farklılığı, öz farklılığı değil ve Katolikler kendilerinin burada Ortodokslarla aynı olduklarına inanıyorlar.

Göğe Alınış

Meryem'in dirilişde yaşıyor olması, bedenen ve ruhen Oğluyla beraber bulunması en azından beşinci yüzyıla kadar geri gitmektedir. Kutsal yazıların ölümün günah için ceza olduğunu öğretmelerinden dolayı ve Kilisenin Meryem'in günahsız olduğunu tanımlamasından dolayı, Göğe Alınış öğretisinin bir mantıksal tutarlılığı vardır, ama, şurası açık ki, bunun (eğer Bakirenin post-mortem hatıralarının olmamasını olumsuz bir kanıt olarak saymıyorsak) hiç bir şekilde hiç bir tarihi kanıtı yok. Bu öğretinin, bilhassa Karl Rahner'in çalışmasına dayanan, Modern Katolik açıklaması bu öğretiyi Mesih'in insanlık ve Kilise için Diriliş ile kazandıklarının gerçekliğinin somut bir onaylanması olarak görmektedir. Kilisenin Meryem'in dirilişini ilan etmesi Yuhanna 11 ’deki Lazar'ın dirilişi gibi veyahut Matta 27,53’teki "uykuda olan nice kutsalların cesetleri"nin kıyam etmesi gibi Mesih'in rehinden kurtarıcı görevinin şimdiki zamana taşmasına işaret etmenin bir yoludur. Göğe alınış, onun için, yegane olması yüzünden değil, ya da Meryem'in yeryüzündeki iografisinin en son olayı olmasından değil, fakat Allah'ın bütün çocuklarını içeren gelecek yaşamsal bir işaret ve verilmiş söz olduğu için önemlidir - hepimiz, Allah'ın zamanına göre, cennete alınacağız. Vatikan II'nin dediği gibi "Kilise en Kutsal Bakirede halen lekesiz ve kırışıksız var olduğu o mükemmelliği bulmuştur". Öğretinin bu gelecek yaşamsal ve kiliseye-bağlı okunuşu Kutsal Kitabın Esinleme kitabındaki dili ile tamamen tutarlıdır.

Yaygın Olan Bağlılık

Buraya kadar yaygın olan Meryemsel dindarlık - Lourdes'un ve Guadelupe'un, Fatima’nın ve Knock'un dünyası, yaygın görüntüler ve iyileştirme mucizeleri hakkında hiçbir şey söylenmedi. Kesinlikle bu yaygın Meryemsel bağlılık tekrar tekrar batıl inanç ve inanç karmaşasının kaynağı olmuştur ve kiliseye-bağlı otoriteler bundan dolayı her zaman kaygılanmışlardır.

Lourdes'a gitmiş bir kimsenin kendisinin bileceği gibi ya da Our Lady of Czestochowa mabetinin Komünizm altında Hıristiyanlığı koruma rolü üstüne düşünen bir kimsenin farkedeceği gibi, aynı zamanda da son derece zengin ve derin bir Hıristiyan bağlılığın ve ilhamın kaynağı olmuştur. Üstelik, her daim kendisini ata-erkil, hiyerarşik ve otoriter kalıplar içerisinde sunmak ve anlamak tehlikesi ile karşı karşıya olan Kilisede, Meryem kültü Hıristiyan insanlar için Hıristiyan yaşamın ve kilisenin kendisinin bu çağrışımlardan uzak bir modelini korumuştur: Hans Urs Von Balthasar'ın dediği gibi, hiç bir erkek kiliseye bağlı görev almadan önce, Kilise zaten Haçın yanındaki Bakire biçiminde var olmuştu.

Ayrıca, sıradan ve güçsüz olan insanın hükümdarları tahtlarından indiren Allah tarafından yükseltilmesi anlamına gelen Meryem şekli her daim ezilenler için bir ümit ve Hıristiyan katılımı kaynağı olmuştur. Meryem Ana'nın on altıncı yüzyılın başlarında Meksikalı bir Kızılderili'ye görünmesi bu konuyla yakından ilgili bir vakadır. Mucizevi resmi Latin Amerika'da en çok saygı duyulan hac nesnesi olan Bakire, Kızılderili bir kadın olarak, kahverengi deriyle göründü. Onun kültü, Kızılderililere İncil'in gerçekten onların olduğunu, Allah'ın evini ve yurdunu onların arasında kurduğunu ilan etmede faydalı oldu. Meryem burada alçak gönüllü inanan paradigması ile kutsal metinlerdeki rolünü yerine getiriyordu.

O zamandan itibaren Guadalupe Meryem Anası Latin Amerikalı Hıristiyanların kendilerine ait olan Hıristiyan onurunu bütünüyle hak etmelerinin güçlü bir sembolü olmuştur ve Meryem Ananın İlahisi nasıl özgürlük teolojisi için kutsal metinlerdeki temellerden birini teşkil ediyorsa, aynı şekilde özgürlük teologlarının yazılarının birçoğunda yer almaktadır. Meryem kültünün bu boyutu, Kilisenin ve onun Rabinin "fakirlere düşen hakkı" olarak, Papa tarafından Annemiz, Redemptoris Mater, adlı bülteninde tavsiye edilmiştir.

Meryem'in Arabuluculuğu

Meryem'in Katolik inancında ve pratiğinde yerinin karmaşık ve çok yönlü olması buraya kadar açıklığa kavuşmuştur. Şimdi ise Katoliklerin Ona arabuluculuk için güvenmeleri konusunu ele almalıyız.

Katolikler Meryem'de Mesih'ten sonra Allah'ın en harika yaratığına saygı gösterirler, günahın üstünde hiç gücü olmayan rehinden kurtarılmış bir insan ve onun için de aklı, yüreği ve iradesi Oğlunun derin ve güzel bir aynası olan birisi. Bununla beraber, Meryem'in inananın ve Kilisenin tipi olarak rolü üzerinde şimdiye kadar söylediklerimizin ışığında, Katolik Hıristiyanların onun dualarını isterken ona bir birey gibi yaklaşmanın çok ötesinde oldukları açıktır. Onlar böyle dua ederken, genel olarak azizlerin kültünde bulunduğu gibi, Kilisenin ölümün ayrılıkçılığına karşın bir cemaat halinde bir Allah'a iman ederek birleşmesinde, onun krallığının geleceğine dair ortak bir ümidi paylaşmaya ve o krallığa doğru hac yolunda gitmekte iken birbirlerinin yükünü sevgi içinde taşımaya iman ettiklerini itiraf ediyorlar. Kendi kendimize imanlı olamayız; erkek kardeşlerimizin ve kız kardeşlerimizin desteğine ihtiyacımız var ve Allah'ın bütün çocukları toplanmadan kurtuluşumuz tamamlanmayacak. Onun için, Meryem'in dualarını istemek, yalnızca nun yardımını harekete geçirmek değil, fakat sembolik olarak, yaşamakta olan ve ölmüş bütün Kilisenin dualarını istemek ve onlara olan bağımlılığımızı itiraf etmektir.

Ölmüş, yaşayan kadar, çünkü Katolikler Azizlerin gökyüzünde, yeryüzünde yapmış oldukları gibi, Mesih'in idaresini paylaşmaya devam ettiklerine inanırlar. Mesihin bizim için Pedere halen yalvarmakta olması gibi, işte öyle cennetin bütün ortakları, Başla birleşmiş olan azalar, onun tapınması ve aracılığında birleşirler. İbranilere yazılmış mektubun anlattığı etrafımızı çeviren tanıklar bulutu, bu nedenle bir izleyici kalabalığı değil de, şimdiden onun şanını paylaşmakla beraber, aynı zamanda da, bütün yaradılışla birlikte, Allah'ın Oğullarının derin bir özlemle açığa çıkmasını bekleyen, bizimle beraber Mesih'in bedeninde uğraş vermekte olan ve dua eden yoldaş iştirakçiler ortaklığıdır. (Romalılara 8,19; İbranilere 12,1).

O cennetsel ayin duasında azizlerin yeri ve fonksiyonu,Mesih'in kensine olduğu gibi, Allah'ın onlara etlerinde yaşadıkları günlerinde verdiği çağrıya göre belirlenmiştir ve bunu sonradan geri almaz: cennette şekil değiştiriyoruz, fakat yine de kendimiziz. Böylece Vücut Buluşun başarılmasında Allah'ın insan ortağı olan ve de Allah'ın Sözünü yanıtlayışında ilk ve en iyi Hıristiyan olan Meryem'e ait bu önceliğin doluluğu ve onuru cennette de kalmaktadır. Onun idaresi bizim için diğer azizlerinkinden daha büyük ve daha gizemlidir, çünkü biz günah tarafından bozulmamış insan doğasının potansiyelini tam anlayamayız. Fakat bu insani bir din adamlığıdır - bizim için herhangi bir Hıristiyanın, yaşayan veya ölü, yapacak olduğu gibi dua eder. Katolikler onun udalarının Ruhun söylediklerinin daha mükemmel bir dile getirilişi olduğuna ve böylece herhangi başka bir Hıristiyanınkinden daha çok değerli olduğuna inanırlar çünkü o yürek, akıl ve irade de Mesihle en bir olmuş insandır. Ama sonunda ne oldukları da bellidir: bir Hıristiyan'ın duaları.

Kutsal Meryem Kültü ve Kadınların Yeri

Her zaman Bakire Meryem kültünün Allah'a doğru tapınmadan uzaklaşacağı tehlikesi ile tedirgin olmuş Hıristiyanlar bulunmuştur. Son zamanlarda, Hıristiyan olmayanlardan da Hıristiyan olanlarla beraber, onun kültünün toplumda kadının uygun yerinden uzaklaştığı ve kadınları ezmenin bir aracı olduğuna dair fikirler çıkmıştır.

İlk bakışta bu, Hıristiyanlık Meryem'de bir kadını Mesih'in hemen kendisinden sonra gelen bir yere yükselttiği için, çelişkili bir iddia. Ama bu eleştiriyi seslendirenler Kilisenin Meryem'i yüceltirken bütün diğer kadınları aşağıladığını iddia ediyorlar. O ve yalnız o, cinsel ilişkinin bulaştırıcı eylemi olmadan bir çocuk sahibi oldu. İddia ediliyor ki onu "kadınların en mübareği" diye çağırırken ima edilen diğer kadınların mübarek olmamasıdır. Ve onun Allah'ın iradesine itaatını ve alçakgönüllü zayıflığını yücelterek, dişi davranışa uygun, dişi özgürlüğünü boğacak kadar güçlü bir stereotip yaratılmıştır. Madonna şekli, Bakire Anne, kadınları yalnız iki rolde beğenilir kılar, cinsiyetsiz ve saf - çocuk kadın - ya da çocuk taşıyıcı - anne kadın. İddia ediliyor ki, kendi şahsiyetinde kadın, kendi cinsel kişiliği ile ve otonom olarak, Madonna kültünde hiç bir yere sahip değildir, çünkü Meryem'in kendisi yalnız Peder'e itaat ederek ve Oğul taşımasıyla değerlenmektedir.

Tarihsel olarak bu eleştirinin büyük bir kısmının yerinde olduğundan şüphe etmek mümkün değil. Hıristiyan geleneğinde kutsal metinlerdeki, Adem'in Cennette öne sürdüğü bahanenin "Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim" yer aldığı gibi, bazı bölümlerden alıntılarla kanıtlayarak kadının cinsel baştan çıkarıcılığından şüphe duyan çok eski ve güçlü bir kuşku vardır. Meryemsel bağlılık açısından manastır hareketinin gelişmesinin önemini gözlemlemiş bulunuyoruz ve Bakire kültünün en ateşli öncüleri iffetle evlenmeyen erker din adamları olmuştur. Üstelik Kilise daha ilk zamanlardan beri tutarlı olarak ve açıkça bakirelik durumunun evliliğe nazaran üstünlüğünü öğretmiş ve hatta hiç bir cinsel eylemin, evlilerinkinin bile tamamen günahsız olmadığı akıllardan geçmiştir.

Halbuki bunların hiçbiri Bakire Meryem kültünün gelişmesinde gerekli ya da kuralların getirdiği bir şey olmamaktadır. Bu çalışmanın esas tartışması Kadınımız betimlemesinin, bir bütün olarak rehinden kurtarılmış insanlığı,sadece kadınlığı değil, temsil eden biçimde içerici olarak anlaşılmasıdır. Böylece onun fiziksel bakireliği tamamıyla Hıristiyan bir yaşam şekli için tek model değil de, onun, bütün Hıristiyanların, cinselliğin benzersiz ve olumlu bir role sahip olduğu evlilik de dahil olmak üzere, çeşitli şekiller ve yaşam biçimleri altında imanda benimsemeye çağrıldıkları, Allah'a bireysel imanının somut olarak yer almasıdır. Meryem'in bakireliği sahiden de cinselliğin Hıristiyan anlayışı için sonuçlara götürür, ama bunlar hiç bir şekilde yalınca ve ilk önce olumsuz değillerdir.

Aynı şekilde, Meryem'in Allah'ın Mesihteki işine duyarlılığı ve itaatı eşsiz ve benzersiz bir dişi davranışı için bir model değil de, Allah'ı hem erkek ve hem de kadın, bütün insanca ve yaratıkça yanıtlamanın kalıbıdır. Ne de Lukacı anlatıda Meryem'in şarkısındaki, Meryem Ana'nın İlahisi, duygular zayıf, uşakça ve edilgindir. Daha doğrusu, Eski Ahit'in etkin kahramanlarını anımsatan bir biçimde, onlar Allah'ın fakir ve ezilmişler namına zaferlerini kutlarlar. Daha önce bunun edilgin ve olumsuz bir Hıristiyan şakirtliğinde ısrar etmesi mümkün olmayan Özgürlük Teolojisi açısından ne ifade ettiğini bir miktar gördük.

Sonuçta, Kutsal Bakire kültü, kadınların sistematik olarak değerden düşürülmesinden çok uzaktır ve bir kadını şakirt olmanın ne anlama geldiğine dair Kilisenin yorumunun tam merkezine yerleştirmiştir. Kadınların temel olarak tinsel bakımdan aşağı ve hizmetkar bulunduklarını ima etmekten çok uzak kalmıştır ve de Meryem kültü bize bir kadını Hıristiyan olmanın temsilcisi diye sunmaktadır. Şurası açıktır ki, bu görüş Kilisenin yaşamı ve yapıları bağlamında yeterince çözümlenmemiştir, ama Meryem kültü bunun yapılması için güçlü bir davet çıkarmaktadır.

Bu Konuda Okuma Rehberi

Bazı bakımlardan, başlamak için en iyi yer hala J. H. Newman'ın 2 ciltlik Difficulties of Anglicans kitabında bulunan Letter to pusey (London 1876). Newman, Meryem kültünün o zamanlar yaygın olan basitleşmiş ve "Latinleşmiş" biçimleri yerine kutsal metinler ve Kilise babalarınca sağlanan kökler vasıtasıyla ele alınmasından yana ve Meryem’in Kilisedeki yeri ve anlamı ile ilgili çağdaş düşüncenin çoğu onun görüşlerinden faydalanmıştır.

Raymond E. Brown
John MacHugh
Karl Rahner
Edward Schillibeeckx
Hilda Graef
Marina Warner
Max Thurian
A. Stacpoole

NOTLAR

1. "Rab görünebilir şekilde kendi alanına geldi; onun yaşamda tuttuğu kendi yaratışı onu yaşamda tuttu. Bir ağaçt gösterdiği itaat ile diğer bir ağaçta gösterilen itaatsızlığı geri çevirdi. Az bir zaman sonra evlenecek bir bakire olan Havva'nın zarar veren baştan çıkarması, meleğin, yine kocaya verilmiş bir bakire olan Meryem'e ilan ettiği kurtarıcı hakikat ile tedavi oldu. Nasıl Havva, bir meleğin haberi ile baştan çıkarak, onun sözünü tutmayıp Allah'tan döndüyse, işte öyle Meryem, meleğin haberini hoş kabul ederek, onun sözüne itaat edip kendi içinde Allah'ı taşıdı. Havva Allah'a itaat etmemeye yöneltilmişt, ama Meryem ona itaat etmeyi taahhüt etti ve böylece bakire Meryem bakire Havva'nın avukatı oldu". (Aziz Irenaeus, Against the Heresies, Book 5. Bu bölüm Noele Hazırlık Devresinin ikinci haftasında Cuma günü Günlük Övgü Dualarında okunur.)

2. "Gebe kalıp Bir Oğlan taşıyacağınızı duydunuz; insandan değil de Kutsal Ruhtan gebe olacağınızı duydunuz. Melek sizin yanıtınızı bekliyor: onun kendisini göndermiş olan Allah'a geri dönme vakti. Ey Kadınımız, hatta lanet kararı ile belanın aştığı bizler de merhamet sözünü bekliyoruz. Ve işte, kurtuluşumuzun fiyatı sana sunuldu. Eğer kabul edersen, hemencecik özgür olacağız. Allah'ın ebedi sözünde hepimiz yaratılmıştık ve işte! ölüyoruz; senin cevabın bir küçücük söz ile hepimiz yaşatılacağız. Adem bunu senden rica ediyor, Ey seven Bakire, zavallı Adem, bütün zavallı fakir çocukları ile cennetten kovulmuş haliyle; İbrahim sana bunun için yalvarıyor ve Davut; bunu bütün kutsal pederler soruyor, senin, kendileri ölüm karanlığının vadisinde dolaşmaktayken, babaların bile soruyorlar; senin ayaklarını dibinde diz çökerek, bütün dünya bunu bekliyor. Ve haklı olarak böyle, çünkü berbat durumdakilerin tesellisi, tutsakların rehinden kurtuluşu, diğer şekillerde kaybolanların çabucak kazanılmaları senin dudaklarında saklı; tek kelimeyle, Adem'in bütün çocuklarının bütün ırkımızın kurtulması... Aç, Ey Kutsal Bakire, imana kalbini; konuşmaya dudaklarını; kucağını seni Yaradana. Bak! Bütün milletlerin Arzuladığı dışarıdadır, senin kapını çalıyor. Ah! senin gecikmenden geçip giderse ve tekrar onu, ruhunun sevdiğini, üzüntü ile aramaya başlamak zorunda kalırsan! Kalk artık, koş ve aç. İmanla kalk, kalbinin bağlılığı ile koş, sözünle aç. Ve Meryem şöyle dedi: `İşte Rabbin kulu: bana dediğin gibi olsun.'" Aziz Bernard, Homilies 4. Her sene 20 Aralık'ın Allah'a Övgü Dualarında okunur.

3. Netlik uğruna bu şahane anonim onüçüncü yüzyıl şiirini bir miktar güncelleştirdim. Bir parçasını burada sunmuş bulunduğum şiirin olduğu gibi tamamını ise H. Gardiner (ed.) The New Oxford Book of English Verse (Oxford 1972) 1-2 de bulmak mümkün.

4. Luther'in Meryem Ana'nın İlahisi üzerine, bir kriz yılı olan 1521 de yazmış bulunduğu, yorumu Luther's Works cilt 21, ed. Jaroslav Pelikan (St Louis 1956) ss 297-398 den elde edilebilir. Orada Meryem'in günahsızlığını (s. 327) ve doğru anlaşıldığında "Cennetin Kraliçesi" gibi ünvanların yerinde olduğunu kabul edişini belirtmekte. Luther'in Meryem hakkındaki öğretisinin tonu üstüne biraz bilgi aşağıdaki bölümlerden çıkarılabilir. "`Büyük şeyler' dediğimizde bunlar onun `Allah'ın Annesi' olmasından ne daha az ne de daha çokturlar ve bu görevde ona lütfedilen iyi şeyler o kadar büyüktür ki bu bir insanın anlayışını geçer. Ve bunu tam saygı, tam kutsallık ve onun aralarında ona eşit kimsenin olmadığı, bütün insanlık içindeki biricik yeri takip eder... Onun için insanlar onun bütün şanını, onu Allah'ın Annesi diye çağırarak, bir tek kelimeye sıkıştırmışlardır. Hiç kimse, eğer ağaçlardaki yapraklar kadar çok dilleri yada gökyüzündeki yıldızlar kadar çok yada denizdeki kum kadar çok olsaydı bile, onun için veya ona daha büyük bir şey söyleyebilirdi. Allah'ın annesi olmanın ne demek olduğunu kalpten düşünmek gerekir". (s. 326) "İşte nasıl da herşeyi tümüyle Allah'a götürüyor, nasıl da hiç bir görev için, saygı için, ün için iddiada bulunmuyor. Kendisi eskiden, bütün bunların hiçbiri ona gelmeden önce, olduğu gibi yaşıyor: daha öncekinden fazla şerefler istemiyor... Şan aramıyor da, inekleri sağarak, yemekleri hazırlayarak, kap kacağı yıkayarak, odaları süpürerek,... yine her zamanki ev işlerine bakıyor, sanki böyle büyük armağanların ve lütufların peşinde değilmiş gibi. Diğer kadınların ve komşularının arasında eskisinden daha çok değerli sayılmıyor, ne de bunu arzu etmekte, ama hala fakir bir kasaba kadını, kalabalıktan biri. Ah! onunki ne yalın ve pak bir kalp, bu ne garip bir ruh! Bu basit dış görünüşün altında ne büyük şeyler saklı! Onunla kaç kişi karşılaştı, konuştu ve yemek yiyip, onunla içti ve belki de onu sıradan, fakir ve yalın bir köy kızı sandı, ama bilselerdi, ondan korku içine kaçarlardı". (329)

5. "Çünkü Mesih, Baş ve Beden, birdir, bütündür ve tektir; fakat bu bir Mesih cennette bir Allah'tan ve yeryüzünde bir annedendir; bu Mesih hem bir çok oğullar ve hem de bir oğuldur, öyle ki sonuçta Meryem ve Kilise bir ve çok anne; bir ve çok bakiredirler. Herbiri anne, herbiri bakire; her ikisi kutsallıkta aynı Ruhtan gebe; her ikisi ortaya Peder Allah için günahsız bir çocuk çıkarıyorlar. Meryem Bedenin tamamıyla günahsız Başını doğurdu; Kilise, herbir günahın affedilmesi ile, Baş, Baş için bedeni doğurdu. Herbiri Mesih'in annesidir, ama hiçbirisi diğeri olmadan bütün Mesih'i doğurur. Ve böylece kutsallıkla esinlenmiş metinlerde, genellikle Bakire anne Kilise için ne söylenmiş ise, bireyce Bakire Meryem için de söylenmiştir; ve tekil olarak bakire Anne Meryem durumunda ne söylenmişse, doğru olarak tümelce Bakire Anne Kilise için anlaşılmaktadır; ve hangisinden söz edilirse edilsin, hemen hemen fark gözetmeden her ikisi için birden anlaşılmalıdır. Her imanlı ruh, Allah'ın Sözüyle evli eş, anne, kız evlat ve Mesih'in kız kardeşi, kendi doğurganlık biçimi ile bir bakire diye anlaşılır. Bu bütün Kilise için söylenmektedir ve daha tekil olarak Meryem için ve bireyce, her Allah'ın Bilgeliğinin kendisiyle Pederin Sözüyle, iman dolu ruh için". (Aziz Isaac de Stella, Sermon 51. Noele Hazırlık Devresinin ikinci haftasında Cumartesi günü Allaha Övgü Dualarında okunur.)

6. Meryem'in Lütuf katında bu anneliği onun iman içerisinde Meleğin Müjdesi zamanında verdiği ve Haçın altında hiç tereddüt etmeden devam ettirdiği kabul cevabı ile başladı; bütün seçilmişlerin ebedi tamama ermesine kadar aralıksız devam edecektir. Bir kere cennete alındıktan sonra, bu kurtarıcı rolü bir kenara bırakmadı, fakat sayısız arabulucu dualarla bizler için ebedi kurtuluşun armağanlarını kazanmaya devam ediyor... Bu nedenle Kutsal Bakire Kilise tarafından avukat, yardımcı, hami ve aracı eksiltmeli ve ne de arttırılmalıdırlar. Çünkü Vücut Bulmuş Söz ve Rehinden Kurtarıcı ile hiç bir yaratık hiçbir zaman eşit sayılamazdı. Nasıl Mesih'in rahipliği türlü yollarla hem kutsal din adamları ve hem de inananlar tarafından paylaşılıyorsa ve Allah'ın iyiliği değişik yollarla hakikaten yaratıklarına ulaşabiliyorsa, yine aynı şekilde Rehinden Kurtarıcının biricik aracılığı yaratıkları dışlamak yerine onların arasında bu tek kaynağın paylaşılması anlamına gelen çok yönlü yardımlaşmaya neden olur. Kilise Meryem'in bu ikincil rolünü öne sürmekten çekinmez. Bunu hiç yenilgiye uğramayan deneyimi sayesinde bilmektedirler ve bu anne yardımı ile yüreklenip aracı ve Rehinden Kurtarıcıyı daha yakından takip edebilmeleri için, inananların kalplerine tavsiye eder. (Kiliseye dair Yasadar, Lumen Gentium İkinci Vatikan Konsilinin nos 61-2 CTS Do 349. Kutsal Bakire için Allah'a Övgü Dualarında okunur.) 1854 tanımı Meryem'in, ilk günahtan Mesih İsa'nın öngörülen "bütün insan ırkının Kurtarıcısı" nitelikleri nedeniyle Kadir Allah'ın "tek bir lütfu ve ayrıcalığı" ile korunduğunu vurgulamıştır.

7. Gerçekten de Kilise onun saklı kutsallığını derinden düşünerek, onun merhametli sevgisi taklit ederek ve Pederin iradesini sadık bir şekilde yerine getirerek, Allah'ın sözünü imanda karşılayarak kendisi de bir anne olur. Vaızla ve vaftiz ile, Kutsal Ruhtan gebe kalmış bulunduğu ve Allah'tan doğan, oğullar yeni ve ölümsüz bir yaşama dünyaya getirir. Kendisi kocasına verdiği iman yeminini bütünüyle ve saflıkla koruyan bir Bakiredir. Rabbinin annesini taklit ederek ve Kutsal Ruhun gücü ile, imanını bütünlükle, ümidini sağlamca ve merhametli sevgisini samimiyetle korur. Fakat en Kutsal Bakirede Kilisenin, halen lekesiz ve kırışıksız mükemmel bir var oluşa erişmiş olmasına rağmen, inananlar hala günaha galip gelmeyi ve kutsallığı çoğalmayı amaçlıyorlar. Ve böylece gözlerini, seçilmişlerin bütün cemaatına faziletlerin modeli olarak parıltı saçan Meryem'e çeviriyorlar. Onun üstüne bağlılıkla meditasyon yaparak ve onu Allah'ın insan olmuş Sözünün ışığında derince düşünerek, Kilise Vücut Buluşun büyük sırrına daha derinden erer ve daha çok onun evlilikte eşi gibi olur. Kurtuluşun tarihine derinlemesine girmiş olduğundan, Meryem, imanın en önemli doktrinlerini, bir bakıma, kendi kişiliğinde birleştirir ve yankılanmasını sağlar: ve vaazlar ile tapınmanın konusu olduğunda imanlıları Oğluna, onun kurbanına, Pederin sevgisine gelmeleri için harekete geçirir. Mesih'in şanını ararken Kilise daha çok onun yüce tipine dönüşür ve gittikçe herşeyde Allah'ın iradesini arayarak ve yaparak, imanda, ümitte ve merhamet dolu sevgide ilerler. (Lumen Gentium nos 63-5. Cumartesi günü Kutsal Bakire Meryem'in Anısına Allah'a Övgü Dualarında okunur.)






TOPLAM 31310 ziyaretçi (48361 klik) kişi burdaydı!
azizmeryem.tr.gg .
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol