Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretçi defteri
KUTSAL KİTAP
İSLAMİYET VE SORULAR
PAPA VE KİLİSE
ÇOK ESKİ HRİSTİYAN VAAZLARI
SIRLI OLAYLAR
MİSYONERLİK
NEDEN HRİSTİYAN OLDULAR
KİTAPLAR
İSA MESİH
ARAŞTIRMALAR
=> Efkaristiya nedir?
=> Hristiyanlık nedir
=> Hristiyan Ahlakı
=> Kurtuluş Kavramı
=> Teslis
=> Son arınma ya da Araf
=> Ayin'in Tarihçesi
=> Da Vinci Şifresi Hakkında
=> Aziz'lerin Sözleri
=> İncil Hz. Muhammed’in gelişinden söz ediyor mu?
=> Neden Kuran-ı Kerim’i kabul etmiyorsunuz?
=> İsa Mesih’in Beden Alması
=> Kişi yaşamı İsa'ya nasıl adayabilir?
=> Cennet - Cehennem
=> İsadan başka yol yokmu
=> İsa gerçekten dirildi mi?
=> Hristiyanlıkta melek inancı
=> Hristiyanlıkta Oruç, Nasıl Oruç tutulur
Hristiyan Ahlakı

HRISTİYAN AHLAKI

HIRİSTİYAN AHLAKI

YAŞAMIN DEĞERİ

Yaşamın değeri öğretisi diğer insanlara karşı davranışlarımızın temelini oluşturmaktadır. Kutsal Kitap'a ve Kutsal Kitabın tanrısal öğretilerine kulak veren her kişinin davranışlarının temelinde Tanrısal kelamın izi belirginleşir. Fiziksel yaşama Tanrısal Yaşamı ekleyerek insanı insan yapan tada ulaştırır. O zaman yaşamın değeri konusunda Kutsal Kitap öğretisinde öğrendiklerimizi kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Her insanın Tanrı tarafından yaratıldığını ve bu nedenle Tanrı önünde çok değerli olduğunu unutmamalıyız. Bu nedenle her birimiz Tanrı önünde Tanrı'nın oluşturduğu yaşama saygı göstermek ve bu yaşamı korumak için her şeyi yapmak gibi bir sorumluluk altında olduğumuzu bilmeliyiz.

2. Kasten hiç kimseye bir zarar verilmemeli ve eziyet etmemeliyiz. Çünkü böyle bir şey yapmak Tanrı benzeyişine zarar vermek demektir.

3. Yaşamın değerinin Tanrı tarafından yaratılmış olmakta yattığını iyice anlamalıyız... İster zengin olalım ister fakir, ister güçlü ister zayıf, ister sağlam ister sakat bizler Tanrı önünde aynı değere sahip olan kişileriz. Bu nedenle bir cenine gösterdiğimiz saygının aynısını bir fakire, bir güçlüye verdiğimiz değerin aynısını bir zayıfa da vermemiz gerekmektedir. Bir toplumun gelişmişliği o toplumun zayıf insanlarına verdiği değerde belirginleşir.

Hıristiyan ahlakının temelinde kişilerden başlayarak topluma yükselen bir iyileştirme gücü vardır. Bu kişilerin davranışlarını kendi kendilerinin ayarlama gücünde değil; inancın temelinde ve öğretisinde var olan güçte ve özellikle Kutsal Üçlü Birlik'in üçüncü kişiliği olan Kutsal Ruh'un görkemli bir şekilde bizde var oluşundadır.

İnancın temelindeki kurtuluş müjdesi alındıktan ve Mesih İsa ile birlikte yepyeni bir yaşam başladıktan sonra Tanrısal kilisede, Mesih'in bedeninde olgunlaşma sürekli bir biçimde devam eder. Bu gün be gün Mesih İsa'ya benzemek demektir. Kutsal Ruh'tan alınan diri su kaynağı tanrısal kurtuluşu başkalarına da taşır durur. İşte Mesih’le gelen bu yaşam Kutsal Ruh'la bütünleştiğinde, Kutsal Kitap'taki öğretiler artık kişi yaşamını doğrudan etkilemeye başlamıştır. Hıristiyan ahlakı dediğimiz yaşam tarzı işte bu noktada biçimlenmeye başlamıştır. Tanrı'nın bütün insanlara olan kurtuluş mesajı, değişmiş insan yaşamlarında artık canlı olarak yaşanmaktadır. Bu yaşam hem Müjde'nin gücüyle hem de kelamdan kaynaklanan yaşam tarzıyla dünyayı etkilemeye başlar.

Bu etkileşimin temel öğretilerinin başında yer alan Yaşama Saygı Öğretisi derin düşünüldüğü zaman ne denli etkin bir yaşam öğretisi olduğu anlaşılır. Mesih İsa'da Tanrısal kurtuluşu edinmiş Hıristiyan, artık bütün insanlığa doğal insandan çok farklı bakmaya başlamıştır. Bütün insanlık Tanrı'nın yarattığı benzeyişidir. İnsana saygı tek yaratıcı olan Tanrı'ya saygıdır. İşte Mesih İsa'da kurtuluşa ermiş gerçekten Kutsal Kitap'a inanan ve ona göre yaşamını yönlendiren inanlının dünyaya bakışı bu şeklide değişmiştir. Bu Tanrısal öğretide yaşayan Hıristiyanlarla dolu bir dünyanın çehresinin olumlu anlamda ne kadar farklı olacağı hiç kuşkusuzdur. Bugün ismen Hıristiyan ülkelerde ya da diğer ülkelerde olsun böylesine bir anlayışa rastlanmamaktadır. Bunun tek nedeni Mesih İsa'nın gerçek anlamda yüreklerde olmaması, Kutsal Ruh'un o devrim yapan gücünün işlemesine izin verilmemesidir. Doğal olarak Tanrı Kitabı Tanrısal Yaşam olsun diye sürekli olarak okunmamaktadır. Bu nedenle Tanrısal yaşamın o insan yaşamına değer veren öğreti de ne yazık ki göz ardı edilmektedir.

 

KÜRTAJ

Mesih İsa'nın insan yaşamına karşı girişilen saldırılarla ilgili yasası Kilise tarafından, özellikle çocuk düşürme konusunda ayrıntılı olarak bildirilmiştir. Çocuk düşürme olgusunda açıkça görülebileceği gibi, kurbanlar suçsuz ve çaresizdirler.

İnsanları doğmamış çocukları öldürmeye özendiren nedenler her zaman önemsiz olmasa bile, bu nedenlerin yetersiz olduğu açıkça görülmektedir. Örneğin, sorumluluklardan kaçma ya da daha yüksek bir yaşam seviyesi sürdürme isteği anlaşılabilir, ama bu nedenle öldürmek akla uygun değildir. Tanrı'nın düşüncesine uygun olarak yaşamak isteyen bir kişi, insan değerinin hiçe sayıldığını ve bunun haksız bir davranış olduğunu görür. Bazen iki hayat tehlikededir. Bir annenin yaşamı ve doğmamış çocuğun yaşamı. Bu gibi durumlarda insan nasıl davranmalıdır? Papa XII. Pius bu sorunu ayrıntılı olarak incelemiştir:

"Amaca varmak için bir araç olarak, suçsuz bir insan yaşamına doğrudan doğruya yapılacak bir saldırı - bu durumda başka bir insanın yaşamını kurtarmak için bile olsa - yasaya aykırıdır. Suçsuz bir insanın yaşamına bilerek veya isteyerek doğrudan doğruya yapılacak bir saldırı hangi koşullarda olursa olsun kötülüktür. Gerek çocuğun yaşamı, gerek annenin yaşamı için bu prensip geçerlidir. Kilise, çocuğun yaşamının annenin yaşamına üstün tutulması gerektiğini asla ve hiçbir durumda söylememiştir. Gerek annenin yaşamına, gerek çocuğun yaşamına doğrudan doğruya son verilemez. Her iki durumda, tek bir yükümlülük vardır: her ikisinin yaşamını kurtarmak için her türlü çabayı göstermek".

Bu durum bilerek ve isteyerek, suçsuz insan yaşamına doğrudan doğruya yapılan saldırıdır. Doğrudan doğruya öldürmek deyimini kullandık. Çünkü örneğin; annenin yaşamının gebelik durumunda kurtarılabilmesi olasılığı yoksa asla istenmeyen ve düşünülmeyen, ama önüne geçilemeyen bir sonuç dölütün ölümü olabilir. Böyle bir davranışa artık suçsuz bir yaşamı yok etmek için doğrudan doğruya yapılmış bir eylem denemez. Bu koşullarda bu ameliyat, buna benzer tıbbi ameliyatlar gibi ahlaka uygun olabilir; yeter ki bunun sonucunda yaşam kurtarmak gibi değerli bir iyilik gerçekleşmiş olsun. Bu ameliyatı çocuğun doğumundan sonraya bırakmak olanaksızsa ya da başka etkili çareler yoksa böyle bir ameliyat ahlaken iyi bir eylem olabilir. Tüm amacı hayat kurtarmaktır, suçsuz yaşama asla kastetmemektedir. Doğmamış çocuğun ölümü istenmemekte ve böyle bir şey düşünülmemektedir.

Buradaki sınırlamalar çok ince ve Hıristiyan vicdanının her zaman sınırladığı gibidir. Her türlü temel değere saygılı olan kişiler, bunun doğru olduğunu bilir. Bu sınırlamalar, beklenen sonuçların incelenmesi ve ayarlanmasıyla saptanmaz. Yeterli bir "nedenle" insan hayatına doğrudan doğruya kıyılmasını "haklı gösterecek" bir inceleme ve ayarlama çabasına, ancak keyfi davranışlar bir neden oluşturabilir.

Ahlaki yargılar her zaman kolay olmamakla beraber, Mesih İsa'ya olan umudumuzun başlıca görüş açısını anımsayarak doğru sonuçlara varmamız olasıdır: "Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı'dan korkun" (Matta 10,28).

Kilisenin gerçek öğretiminin sunduğu çeşitli tüzükler bu zor durumlarda yardımcı olabilir.

 

DOĞUM KONTROLÜ

Evlilik özel bir dostluk kurmak çağrısına verilecek, insanlığa ve Hıristiyanlığa uygun bir yanıttır. Evlilikte yaşam sorumlulukla aktarılır. Her cinsel ilişkide dostluk ve yaşam söz konusu olduğu için, cinsel ilişkide tam anlamı ile insansal bir yanıt vermek gerekir. Salt bir kurum olarak evlilikte ve evlilikte girişilen her cinsel ilişkide böyle olması gerekir. Daha önce görüldüğü gibi Mesih İsa'nın yolu, her eylemimizde iyiliğe saygı göstermemizi gerektirir.  Kutsal Kitap’ın üstü kapalı olarak, eski Kilise ileri gelenlerinin  ise açıkça bildirdiği gibi, Hıristiyan doktrininde evlilik, "karşılıklı olarak birbirini vermek ve insan dölünü korumayı gerektirir.

Papa XI. Pius'un söylediği gibi "her evlilik ilişkisinin doğal döl gücünün insanlar tarafından engellenmesi, Tanrı'nın ve doğanın yasasına karşı işlenmiş bir suçtur. Karı kocanın evlilik eyleminin gücünü azaltmak ya da dölü önlemek için yaptığı her girişim, eylemi yaparken ya da doğal sonuçlar oluştuğunda ahlaka aykırıdır. Papa VI. Paul "Dölü önlemeyi amaçlayan her eylem reddedilmelidir. Bu eylem evlilik ilişkisinden önce, evlilik ilişkisi süresince yapılsa bile reddedilmelidir" diyor.

II. Vatikan Konsili'nin öğretisi Hıristiyan geleneksel öğretisine uygun olarak şu yoldadır: "Kilise'nin oğulları ve kızları dölü düzenleme yöntemlerine başvuramazlar. Çünkü tanrısal yasayı açıklayan Kilise öğretisi, bu gibi yöntemlerin ayıplanması gerektiğini bildirir".

Dölü doğrudan önlemek için girişilen tüm eylemler, Hıristiyan davranışının dışında kalır. Aynı şekilde bu amaçla girişilen her türlü doğrudan doğruya kısırlaştırma eylemi, Hıristiyan davranışının dışında kalır. Döl olgusu kuşkusuz karı kocanın olabildiği kadar çok çocuk yapması demek değildir. Ancak bu kararı yürürlüğe koyarken, karı koca kendi isteğine göre davranmamalı ama doğru prensipleri izlemelidirler. Haklı bir nedenle eşler dölü önlemek istiyorsa, iki öğeli bir tutumu olmalıdır. İlk önce ana rahmine düşme olasılığının daha fazla olduğu günlerde cinsel ilişkiden kaçınılabilir. Böylece döle karşı davranmış olmaz. İkincisi, istediği başka zamanlarda cinsel ilişkiye girebilir; böylece eşlerin birbirine olan güvenini anlatır ve evlilik kurumunda sevgisinin mutluluğunu tadar.

Döle karşı yanlış bir tavır olmaması koşulu ile doğumu düzenlemek için belirli zamanlarda cinsel ilişkiden vazgeçmek hem doğrudur hem de akıllıca bir davranıştır. Bunun değeri vardır. Bunun gibi doğal aile planlaması, sorumsuz dölü önleyebilir.

 

AĞIR CEZALAR

Burada üzerinde durulması gereken en önemli konu insan yaşamına verilen değerdir. Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır. Bu nedenle kasten insan öldürmek Tanrı'ya karşı en büyük suçtur. Bir insanı yaşamını kasten sona erdirmek, bu işlemi yapan kişinin yaşamının da sona ermesini gerektirmektedir. Bu Tanrı'nın insan yaşamına verdiği değeri korumanın yoludur. Çünkü dünya üzerinde gerçekler vardır. Bu gerçeklerden biri de Tanrı benzeyişindeki insanın zaman zaman ne denli sınırsız davranışları yöneldiğidir. Eğer Tanrı Yasası bu tarz buyruklarla donatılmasaydı insan kendi nesli içinde büyük bir tehlike oluşturacaktı. Bugün bütün bu Tanrı yasasına rağmen ve modern dünyanın yasalarına rağmen halen insan tam olarak kontrol edilememekte yakıp yıkmakta ve öldürmektedir. Oysa Tanrısal yasanın amacı yaratılanı yaradılışına layık bir biçimde yaşaması için korumak ve yaşayabileceği toplumsal çevreyi oluşturabilmektir.

 

SAVAŞ

Savaş konusu inanlılar arasında bir hayli tartışılan bir konudur. Tanrı buyruklarının barışın ardınca koşmaya sevk etmesi, öldürmeyi yasaklaması, düşmanı bile sevmeyi emretmesi inanlıları zaman zaman karşılaştıkları dünyasal sorunlarda zor durumlarda bırakmıştır. Savaş gerçekten bir trajedidir. Savaşın şakası bile olmaz. Aslında savaşı yücelten hiçbir şey kabul edilmemeli, çocukların oyunlarında bile barış hâkim olmalıdır. Mesih İsa'yı izleyen, O'nu yüreğine almış bir Hıristiyan yalnızca barış ve esenlik yolunu aramalıdır. Mesih İsa barışın kendisidir.

Aynı zamanda inanlının sorumluluğu kendi ülkesi ve yönetimi için ve yöneticileri için sürekli dualarda bulunmaktır. Bu dualarda özellikle önderlerin barışı koruyucu kararlar almaları için, barışçı olmaları için dua etmeleri gerekmektedir.

Altıncı emir hiçbir zaman aklımızdan çıkmamalıdır. Öldürmeyeceksin. Hiç kimsenin hayatına kastetmemek en büyük prensiplerden biridir. Ancak büyük bir kötülüğün önüne ancak savunma yolu ile geçilecekse, binlerce can kurtulacaksa bir savunmada yer almak söz konusu olabilir. Ama bu da yine Tanrısal buyrukları kaile almaksızın olabilecek bir davranış değildir.

Barış savaştan hem daha kolay hem de sonuçları itibarıyla bütün insanlık için en hayırlı şeydir. Savaş, öfkeyle kalkanın zararla oturması gibi sonuçları savaşı başlatan kişiyi bile şaşırtacak boyutta dünyanın en trajik olayıdır.

 

İNTİHAR ETMEK

İnsan kendisini yaratan ve yarattığı yaşama sahip olan birisi değildir. Bizim yaşamımız bize geçici bir süre Tanrı tarafından verilmiştir. Bu yaşam içinde bütün zorluklarına rağmen Tanrı'yı sevebilir aynı zamanda hem O'na hem de insanlığa hizmetlerde bulunabiliriz. Yaşamımızın uzunluğu kısalığı, çekeceğimiz şeyler, ne zaman yaşamımızın son bulacağı bizim kontrolümüzde olan şeyler değildir.

İntihar Tanrı'nın verdiği yaşam için en kötü sonlardan biridir. Bu gerçekten büyük bir günahtır ve hiçbir şekilde kendimizi bu günaha sokmamamız gerekmektedir. Yaşam her ne kadar zor da olsa, yaşamın getirecekleri çok ilginç bir yarını her zaman vardır. Bu yarını intihar ederek önlemekten ve Tanrı planını bozmaktansa yaşayarak yarının umutlarına kapı açmak her zaman çok daha karlıdır.

 

ÖTENAZİ

Ötenazi insanlara aslında hakları olmayan bir konuda hakları varmış gibi davranmalarını sağlamaktadır. Hiç kimsenin kendi yaşamlarına son verme hakkı yoktur. Bir doktor bir kişinin ölmesi için yardımda bulunamaz.

İnanlı Ötenazi'nin karşısında yer almalı ve bu olayı Tanrı'nın verdiği yaşama karşı bir olay olarak değerlendirmelidir. Aynı zamanda toplum için bir takım problemlerden kolaylıkla sıyrılma yoludur. Ucuz bir çözüm olduğu için toplumu sorunlar karşısında daha sorumsuz olmaya ve doğal olarak daha acımasız davranmaya itmektedir.

Bir inanlı için bütün yaşam Tanrı'nın armağanıdır. Ötenazi ise Tanrı'nın yaşam armağanını ve bizim üzerimizdeki karar yetkisini inkâr etmektir. Bazen acı çekmek insan olmanın içinde varlığını koruyan bir gerçektir. Acı çekmek hiç kolay bir durum değildir ama bazen de büyük tecrübeleri beraberinde taşır. Sadece yaşamalı, yaşamın Tanrı armağanı olduğunu bilerek tadına varmaya çalışmalıyız. Bu arada Eyüb'ün şu sözlerini de hiç aklımızdan çıkarmamalıyız:

Anam bağrından çıplak çıktım ve oraya çıplak döneceğim; Rab verdi ve Rab aldı; Rabbin ismi mübarek olsun.

İnsan yaşamını anlamanın en güzel yolu, onun Tanrı'dan olduğunu anlamaktır. Kendi yaşamlarımızda ve başkalarının yaşamlarına olan davranışlarımızda yalnızca O'na karşı sorumluyuz. Hem kendimize hem de başkalarına yapacaklarımız konusunda özgür değiliz. Tanrı benzeyişinde yaratılmış olan yaşamımıza ve bütün insanlığa büyük bir saygı ile yaklaşmak bizi insan olmanın gerçek değerine ulaştırır.

 

EVLİLİK VE AİLE

Evlilik ve aile yaşamı Tanrı'nın toplumsal yaşam içinde arzuladığı yaşam biçimidir. Kutsal Kitap içinde evlilikten aile içi ilişkilere kadar oldukça net bir düzenleme görülmektedir. Bugün dünyamızda Tanrı'nın kurduğu evlilik ve aile düzenine karşı oldukça etkin bir saldırı bulunmaktadır. Bunun sonucunda da aileler parçalanmakta ve dünya yalnız insanların dünyası haline gelmektedir. Bu arada da zaten sorunlarını çözmeye gücü olmayan dünyamızın sorunlarına daha da yenisi eklenmektedir. Bütün bu evlilik ve aile karşıtı görüşlere rağmen Tanrısal buyruklar göz önünde bulundurularak bu kurum daha da iyi korunmalı ve Tanrı'nın istemi doğrultusunda hareket edilmelidir. Çünkü bunun karşısında olmak kişisel bencillikten başka bir şey değildir. Unutulmaması gereken kendi ailelerimiz Tanrı için bir onur ve O'nun kutsallığı için bir tanıktır. Yardımcı olma ilkesi ilkönce aile olarak tanımlanabilir, kadınla erkek arasındaki evlilik arkadaşlığı kişilerin birbirleriyle her şeyi paylaşmalarının ilk biçimidir. İnsan toplumunun başlangıcı ve temelidir. Görevi toplumun ilk ve dirimsel amacını oluşturmaktadır. Her evliliğin iki kişinin özgür kararıyla oluşmasına karşın, evlilik ne kendileri ne de içinde yaşadıkları toplumun yasaları ve töreleri tarafından belirlenir.

Aile, kendisine özgü hakkı olan bir topluluktur. Aile, yapmacık gelenek sonucu oluşmaz. Üst derecede bir yetkili tarafından kurulmadığı gibi önemli ölçüde değiştirilemez.

Evliliğin ve ailenin gerçek doğasını tanımak, korumak ve geliştirmek kamu yetkililerinin kutsal görevi olmalıdır. İnsanlık onuru ve temel hakları konusunda her iki cinsiyet arasında eşitlik vardır. Karı koca için bu gerçek özellikle önemlidir. Çünkü onlar evlilik sevgisinde ve dostlukta birleşmişlerdir. Her biri diğerinden aynı derecede saygı, sevgi, cinsel dikkat ve her türlü yardımı bekler. Genellikle evlilikte görev bölümü vardır. Çok kez eşlerden biri aileyi geçindirmek için toplumda çalışır, diğeri ise çocukları yetiştirmeye daha çok zaman ayırır.

Ailenin sürekliliği konusunda Kilise, annenin eve ait görevlerinin güvenle korunması gerektiğini öğretir. Babanın da ailenin temel para sorunları konusunda karar verme sorumluluğu vardır. Baba ailenin başı ise anne de yüreğidir. En kusursuz sonucu almak için, karı kocanın karşılıklı konuşup anlaşarak karar vermeleri yerinde olur. Hıristiyanların Mesih'e duydukları saygıdan dolayı birbirlerine bağlı olması gerekir.

Kişisel içtenlikle sevgi, eşler arasında temel ilişkiyi oluşturmalıdır. Hıristiyan aile için Mesih İsa ile Kilise arasında var olan sevgi karı koca ilişkisi için kusursuz bir örnek oluşturur.

 

BOŞANMA

Kutsal Yazıların tamamına baktığımızda iki istisna dışında boşanmanın söz konusu olmadığını görüyoruz. Bu iki istisna durumunda oluşmasında yine bazı şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. İki istisna durumdan biri eşlerden birinin sadakatsizliği durumudur. Diğeri ise imansız eşin terk etmesidir. Bu durumlarda bile elden geldiğince ailenin bozulmaması için mücadele vermek gerekmektedir. Eğer bütün çabalar sonuçsuz kalıyorsa o zaman boşanma bir uzlaşma yolu olarak, bir istisna olarak karşımıza çıkar. Bu durumların boşanma için bir bahane olmaması için gerçekten iyi bir durum değerlendirmesi şarttır. Yapılacak hiçbir şey yapılmaması yani en son nokta boşanma noktasıdır. Tekrar söylemek gerekirse Tanrısal öğretişte Tanrısal aileler için boşanma diye bir kavram yoktur. Evlilik bir kez ve ömür boyu sevgi, saygı ve sadakat üçgeninde Tanrı önünde gerçekleşmektedir.

Bu nedenle Kutsal Yazıların tamamını bilmek çok önemlidir. Ne var olan buyrukların ötesine geçmek, ne de Kutsal Kitap'taki buyrukları bir kenara atmak söz konusu olmamalıdır. Kutsal Kitap ne diyorsa ona göre yaşamak Tanrısal yaşamı güncelleştirmektir. Yaşamda kendi günahlılığımızdan kaynaklanan sorunlar vardır. Uzlaşamadığımız durumlar vardır. Bazen her ne yapılırsa yapılsın kendi benliğimiz bizleri geri dönemeyeceğimiz noktalara getirmektedir. Tanrımız sevgi Tanrı’sıdır. Kendi seçtikleri için her durumda kendilerini esenlikte tutabilmeleri için gerekli ana buyrukları vermiştir. Çok çok özel durumlarda bu iki istisna olayın gerçekleşmesinde boşanma söz konusu olduğunda bekâr kalmak ya da ikinci kez evlilik söz konusu olabilir. Ama bunun da yine gerçekten Tanrı'nın yol açtığı şartlara uygun olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.

İnsanoğlu günahlı benliği ile birçok zaman günaha ve ruhsal anlamda başarısızlığa düşmektedir. Böyle durumlarda hem disiplin hem lütufla karşı karşıya kalmaktayız. Bu nedenle boşanma sonucunda bir yığın problemle uğraşmaktansa bizleri boşanma kapısına kadar getirecek sorunlarla uğraşmayı öğrenmeliyiz. Bunun en iyi yolu Tanrı'nın evlilik üzerindeki amacı ve arzusunu iyi öğrenmek, O'ndan öğrendiklerimizi de yaşamlarımızda uygulamaktır.

Mesih İsa'nın boşanmayı reddeden sözlerine sadık kalan Kilise, bu sorunları çözümlemek için boşanmaya ve yeniden evlenmeye izin vermez.

 

BEKÂRLIK

Hem evlilik hem de bekârlık Tanrı gözünde kabul gören iki durumdur. Her iki durumda da sürülen Tanrısal yaşam Tanrı'ya onur getirmektedir, her ikisi de saygı duyulması gereken Tanrısal birer armağandır.

Kendisini izlemek için kişinin yapması gereken özverilerinden söz ederken Mesih İsa, İncil uğruna eşlerinden ve evlerinden vazgeçecek olanları söz konusu etti. Kilise'nin ilk günlerinde bekâr olan rahipler vardı. Yani yaşamlarını ve yüreklerini tümüyle Mesih İsa'nın hizmetine adamak için evlenmeyen rahipler vardı. Kilisenin çeşitli bölümlerinde değişik töreler gelişti. Doğu Kilisesinde evli erkeklerin rahip olmasına genellikle izin verilirdi. Batıda ise, Mesih İsa için bekâr bir yaşam sürdürebileceğini düşünenlere ve bunu isteyenlere rahiplik takdisi verilmesi yolunda bir uygulama sürdü. Gerek Doğuda gerekse Batıda, rahip mertebesine erişmiş olan kişiye evlenme izni verilmiyordu.

Kilise bekârlığı sever. Böylece rahip Mesih İsa'ya daha çok benzer. Aziz Pavlus'un söylediği gibi kişi, Mesih İsa'ya hizmet ederken daha özgür olur ve O'na duyduğu kişisel bağlılık güçlenir.

Kilise, bunun uygun olacağını düşündüğü takdirde, bekârlık gerekliliğini ortadan kaldırabilir. Ama bu keyfi bir gereklilik değildir. İncil'in mesajı ve Kilise'nin deneyimi, rahiplerinin Tanrı vergisi ruhsal güçle yaşamalarının Tanrı'nın ulusu için ne denli verimli olduğunu göstermiştir.

 

 


TOPLAM 31506 ziyaretçi (48631 klik) kişi burdaydı!
azizmeryem.tr.gg .
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol