Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretçi defteri
KUTSAL KİTAP
İSLAMİYET VE SORULAR
PAPA VE KİLİSE
ÇOK ESKİ HRİSTİYAN VAAZLARI
SIRLI OLAYLAR
MİSYONERLİK
NEDEN HRİSTİYAN OLDULAR
KİTAPLAR
=> Meryem Ana Evi'nin Esrarı
=> Kutsal Bakire
=> MeryemAna Efeste Kalıyor
=> Hayat Sözü
İSA MESİH
ARAŞTIRMALAR
Hayat Sözü

''Rab kendisine yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır''  (Mezmur 145,18).

Allah evrene evrensel bir kucaklayış ile sarılır ve en ufak yaratığı bile gözden kaçırmaz. Hayat sözünün alınmış olduğu şiir (mezmur) bütünüyle Allah’a bir övgü ilahisidir. O ki "Sevgide büyüktür'' her canlının ihtiyaçlarının bilinciyle üzerine eğilir.

Her canlı varlık bir yakarış eylemiyle tasvir edilir: Yiyeceğe ve bununla beraber varlığını sürdürmek için bazı ihtiyaçlara gereksinim duyar. Allah da cömertçe ona elini açar. O her biriyle ilgilenir, zayıf olana ve düşme riskiyle karşı karşıya olana destek olur (Mezmur 145,14), kaybolanı doğru yola geri getirir.

''Rab kendisine yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır''

İnsanlığın ve her birimizin yazgısına duyarsız, varlığını hissettirmeyen, uzak bir Allah değildir. Bunu birçok defa tecrübe ederiz. Bunun yanısıra başka zamanlar ise kendimizi O’ndan uzak, yalnız, güvensiz hissedebilir, bazen bizi aşan gibi görünen olaylar karşısında bocaladığımız da bir gerçektir. 

Birden içimizde kardeşimize veya kızkardeşimize karşı antipati hatta nefret ve isyan duyguları belirebilir. Senelerden beri aile veya iş ortamında süregelen kuşku, kıskançlık, diğerlerini çekememe ve baskı gibi küçüklü büyüklü sıkıntılar ruhumuzun ağırlaşmasına neden olabilir. Kendimizi ideal, adalet ve ümitten yoksun, tutkularla nasır tutmuş gibi görünen bir dünya karşısında bulmak ta soluğumuzu kesebilir.

Kalbimiz "Rab’bim neredesin?'' diye haykırır gibi olabilir: "Beni gerçekten seviyor mu? Bizi gerçekten seviyor mu? Öyleyse, bütün bunlar neden?''

Ve işte Hayat sözü içimizde şu kanıyı canlandırır: insani maceramızda hiç bir zaman yalnız değiliz.

''Rab kendisine yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır''

Bu imanımızı canlandırmaya bir davettir: Allah var ve beni seviyor. Her eylemde, her olay karşısında bunu tekrarlamalıyım: Allah beni seviyor. Biriyle mi karşılaşıyorum? Onun aracılığıyla Allah’ın bana söyleyecek bir şeyi olduğuna inanmalıyım. Bir çalışma mı yapıyorum?

O anda da O’nun sevgisine inanmaya devam etmeliyim. Bir acı ile karşı karşıya iken: Allah’ın beni sevdiğine inanıyorum. Bir sevinç karşısında mıyım? Allah beni seviyor.

O burada benimle, her zaman benimledir, benimle ilgili her şeyi bilir, her düşüncemi, her sevincimi, her arzumu paylaşır, her endişemi her sınanmayı benimle taşır.

''Rab kendisine yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır''

Bu kanıyı nasıl canlandırabiliriz? İşte bazı öneriler:

Kendisi bize O’na yakarmamızı istiyor! Rab Petrus’un kayığında iken bir fırtına kopar, ama öğrenciler kendilerini yalnız ve korumasız hissederler çünkü o uyuyordu. O’na "Ya Rab kurtar bizi yoksa öleceğiz!'' (Matta 8,25) diye yakardıklarında, rüzgarı dindirir ve suları sakinleştirir.

İsa da, çarmıhın üstünde, Peder’in ona yakın olduğunu hissetmedi. O’na içi sızlatan bir dua ile yakardı: ''Allah’ım, Allah’ım beni neden terk ettin?'' (Matta 27,46). Böylece O’nun  sevgisine inandı, yeniden kendini Peder’e terk etti, ve O İsa’yı ölümden diriltti.

O’nun varlığına olan inancımızı nasıl canlandırabiliriz?

O’nu aramızda arayarak. O kendi adına toplanan iki veya daha fazla kişi arasında olacağına söz verdi (Matta 18,20). Öyleyse İncil’deki karşılıklı sevgiyle Hayat sözünü yaşayanlarla bir araya gelelim. Tecrübelerimizi paylaşıp O’nun varlığının meyveleri olan sevinç, huzur, cesareti yaşayalım.

O her birimizle kalacak, bize yakın olduğunu ve günlük hayatımızda da işlediğini hissetmeye devam edeceğiz.

 

Chiara Lubich


''Birbirinize karşı iyi yürekli olun.Tanrı sizi Mesih’te bağışladığı gibi, siz de biribirinizi bağışlayın'' (Efes. 4, 32).

Bu somut ve çok önemli olan bir hayat programıdır. Sadece bu söz, tek başına daha değişik, kardeşlik dolu ve dayanışma içinde bir topluma hayat vermek için yeterli olabilir. Bu, Asya ili hıristiyanlarına önerilen büyük projenin bir parçasıdır.

Bu projeyle, o dönemin insanlığını temsil eden ve o zamana kadar birbirleriyle temas kurmayan Yahudi ve Yahudi olmayan cemaatler arasında barış sağlandı.

Mesih’in armağan ettiği birlik, tamamıyla karşılıklı sevginin esinlediği somut toplumsal davranışlara dönüştürülmeli ve sürekli canlandırılmalıdır. Bundan yola çıkarak ilişkilerimizi yön verebiliriz.

''Birbirinize karşı iyi yürekli olun.Tanrı sizi Mesih’te bağışladığı gibi, siz de biribirinizi bağışlayın''.

İyilikseverlik: Diğerinin iyiliğini istemektir. Bir insana yaklaştığımızda, kendi çıkarlarımızı, fikirlerimizi, bakışlarımıza gölge düşüren birçok önyargıyı bir kenara atıp, kendimizi her şeyden boşaltarak, diğerinin yükünü, ihtiyaçlarını, acılarını üstlenip, sevinçlerini paylaşarak, onunla ''bir olmalıyız''. Yanımızdan geçen insanların kalplerine girmektir. Her kişinin neye ihtiyacı olduğunu anlayabilmek ve Allah’ın yüreğine ektiği değerleri kavrayabilmek için; zihniyetini, kültürünü, geleneklerini kendimize mal etmek gerekir. Kısacası yanımızda olan kişi için yaşamaktır.

Merhamet: Diğerini, bizim olmasını istediğimiz gibi değil, onu olduğu gibi kabul etmektir. Diğerinin farklı bir karaktere sahip olmasını, bizlerle aynı politik düşünceyi, dini inancı paylaşmasını istemek, bizi çok rahatsız eden kusur ve tavırlardan arınmış olmasını beklemek değil. Farklılıklarıyla, kusurlarıyla ve zavallı oluşlarıyla insanlara kucak açabilmek için kalbimizi genişletmemiz gerekiyor.

Affetmek: Diğerini her zaman yeni görmektir. Aile, okul ve iş ortamları, en sakin ve en güzel birliktelikler bile sürtüşmelere, uyuşmazlıklara, tartışmalara sahne olur. Bizimle aynı fikri paylaşmayanlarla küsüp konuşmamaya, bir araya gelmemeye özen gösterme, hatta nefret etme noktasına kadar varılabilir. Böyle durumlar karşısında bizim büyük adımlar atmamız gerekiyor: Her kardeş ve kızkardeşimizi yeniymiş gibi görmeliyiz. Her şeyi tam anlamıyla affeden ve unutan Allah gibi, biz de hakaretleri unutup, yüreğimizdeki her şeyi silip affederek sevgiyle örtmeliyiz

İyilik, merhamet ve af sadece bireysel olarak değil ama beraber karşılıklı olarak yaşandığında gerçek barış ve birliğe varır.

Yanmakta olan bir ocakta külün koru kaplamaması için arasıra ateşin kızıştırıldığı gibi aynı şekilde karşılıklı sevgiyi ilgisizlik, duygusuzluk, bencillik küllerinin kaplamaması için arada sırada herkes ile ilişkileri canlandırmak gerekir.

''Birbirinize karşı iyi yürekli olun.Tanrı sizi Mesih’te bağışladığı gibi, siz de biribirinizi bağışlayın''.

Bu davranış şekli hayata, somut eylemlere dönüşmelidir.

İsa’nın kendisi hastaları iyileştirerek, kalabalıkları doyurarak, ölüleri dirilterek, öğrencilerinin ayaklarını yıkayarak sevginin nasıl olması gerektiğini gösterdi. Gerçek sevgi, somut eylemlerle hayat bulur.

Bunlar bana Afrikalı bir anneyi hatırlattı: hırçın bir çocuk sopayla, kızı, Rosangela’nın gözünü yaralayıp o gözle görmemesine neden olur ve onunla alay etmeye de devam eder. Çocuğun ailesi özür bile dilemez. Bu sessizlik ve o aile ile iletişim eksikliği anneyi üzer. Çocuğu affeden Rosangela "Şanslıyım çünkü öbür gözümle görebiliyorum!'' diyerek annesini teselli eder.
               Rosangela’nın annesi şunu anlatır: ''Bir sabah o çocuğun annesi rahatsızlanır ve beni yanına çağırdı. İlk tepkim: ‘Bak sen, oğlunun bize yaptıklarından sonra bu kadar komşu arasında başkası yokmuş gibi benden yardım istiyor!'' demek oldu.
               Ama hemen sevginin sınır tanımadığını hatırladım. Evine koştum. Kapıyı açar açmaz kadın düşüp kollarımda bayıldı. Onu hastaneye götürdüm. Doktorların onunla ilgilenmesini bekledim. Bir hafta sonra hastaneden çıktığında evime geldi ve teşekkür etti. Bütün kalbimle onu karşıladım. Onu affedebildim. Şimdi ilişkimiz normale döndü hatta tamamen yenilendi''.

Bizim de günlerimiz sevgimizin ifadesi olan somut, mütevazi ve zekice yapılan hizmetlerle dolabilir. Bu şekilde, çevremizde kardeşliğin ve barışın çoğalacağını göreceğiz.

 

Chiara Lubich

"Sizlere kim bir bardak su verirse, doğrusu size derim ki mükâfatını kaybetmeyecek" (Markos 9,41).

İncil’in tümü bizleri vermeye davet ediyor: Yoksullara vermeye (Markos 10,21), dileyene ödünç vermeye (Matta 5,42), aç olanı doyurmaya (Markos 6,37), gömleğini isteyene abayı da vermeye (Matta 5,40); karşılıksız vermeye (Matta 10,8).
               İsa’nın kendisi hastalara sağlığı, günahkâr olanlara affı, hepimize hayatı vermeye başladı (Markos 10,45).
               İsa istifçi bencil içgüdülerimize cömertlikle karşı geliyor. Sadece kendi ihtiyaçlarımıza odaklanan bizleri, diğer insanların ihtiyaçlarına yönlendiriyor. Elde etme kültürünün yerine verme kültürünü getiriyor.
               Fazla veya az vermemiz önemli değil. Önemli olan "nasıl" verdiğimizdir. Küçük bir şey versek de, insanlara sevgiyle yaklaşmamız önemlidir. Bazen bir bardak su bile yeterlidir. Aziz Matta İncilinde belirttiği gibi, Filistin gibi sıcak ve kuru iklim olan bir yerde bir bardak "soğuk su" bile (Matta 10,42) insanların hoşnutluğunu kazanmak için yeterlidir.

"Sizlere kim bir bardak su verirse, doğrusu size derim ki mükâfatını kaybetmeyecek".

Aslında bir bardak su vermek çok basit bir harekettir ama Allah’ın nazarında, O’nun adına yapılması, sevgiyle yapılması önemlidir.
               Sevgi tüm inceliklere sahiptir ve kendini ifade etmek için en uygun yöntemi bulmayı bilir.
               Sevgi kendini düşünmediği için dikkat etmesini bilir.
               Sevgi özen doludur. Diğerinin ihtiyacını keşfettiğinde, onu mutlu etmek için elinden geleni yapar.
               Sevginin yerini hiç bir şey tutamaz çünkü insanları nasıl dinlememiz, hizmet etmemiz veya onlara nasıl yardıma hazır olmamız gerektiğini bize esinleyendir.
               Oysa kimbilir kaç kez birilerine yardım ettiğimizi zannederek, özellikle acı çeken biri karşısında, yersiz öğütlerimiz veya gevezeliklerimizle, onu sıktığımızın farkına varmıyoruz.
               Aslında tüm insanlara yaklaştığımızda "varlığımızla" sevgi olmalıyız. Ancak bu şekilde onların kalbine girip acılarını hafifletebiliriz.
"Sizlere kim bir bardak su verirse, doğrusu size derim ki mükâfatını kaybetmeyecek".
               Bu ayın Hayat Sözü her eylemimize değer vermeye yardımcı olacak: Ev işinden tarladaki işlere; oto tamirciliğinden büro işlerine; okul ödevlerine; toplumsal, politik veya dini alandaki sorumluluklarımıza, yaptığımız her şey dikkatli ve özenli bir şekilde yapılabilir.
               Yaratıcı ve cömert bir şekilde etrafımızdaki insanların ihtiyaçlarını sezinleyebilmek için sevgi bizlere yeni gözler verecektir. Bu şekilde davranmak ne tür meyveler verecek? Armağanlar artacak çünkü sevgi, sevgiyi çeker. Sevinç çoğalacak çünkü "Vermek almaktan daha büyük mutluluktur" (Hab. İşleri 20,35).

"Sizlere kim bir bardak su verirse, doğrusu size derim ki mükâfatını kaybetmeyecek".

İkinci Dünya savaşı esnasında, Trento şehrinin bazı mahallelerinde çok yoksul aileler oturuyordu. Bizde olanı onlarla paylaştık Bununla, bu insanların hayat düzeyini yükseltmek istiyorduk, çünkü tüm insanların eşit olmasını arzuluyorduk.
               Belki çok basit bir fikirdi fakat umulmadık meyveler verdi: Yiyecek, giyecek, ilaçlar beklenmedik bir bollukla insanlar arasında paylaşıldı. Bu olaylarla, İncil yaşanırsa, kişisel ve toplumsal tüm sorunlara yanıt vereceğine inandık.
               Bu bir düş değildir. Günümüzde yüzlerce kuruluş "Paylaşma ekonomisi" projesi doğrultusunda çalışıyor ve verme kültürüyle işletilip kârlarını sosyal amaçlar için kullanıyorlar. Örneğin, zor durumda olan insanlara yeni iş imkânları yaratarak ve acil ihtiyaçlarını karşılayarak yardımda bulunuyorlar.
               Bu kuruluşların kârları ihtiyacı olan sayısız kişilerin her ihtiyacını karşılamaya yeterli olmadığından, Hareketimize ait birçok kişi, 1994 yılından beri, 55 ülkeden 7.000 muhtaç kişi için küçük bir katkıda bulunuyorlar.
               Bu yardımların karşılıklı olarak büyük bir cömertlikle verildiğine aynı zamanda da büyük bir cömertlikle kabul edildiklerine dair sayısız tecrübelere tanık olduk. Birçok tanıklık arasından, Filipinlerden bir tanesi: "Küçük kasap dükkânımız vardı. Hayvanlara bulaşan bir salgın hastalık yüzünden, iflas ettik. Birçok yerden borç almak zorunda kaldık. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Sizin bizlere düzenli olarak gönderdiğiniz yardım sayesinde her gün beslenebildik. Çok kısa bir sürede, benden daha fazla yardıma muhtaç olan birilerine yardım etmem gerektiğini anladım. Bir komşum hastaydı, çok acı çekiyordu ve maddî olarak yardıma ihtiyacı vardı. Bu komşuma son nefesini verinceye dek yardım ettim. Kocası bizden çok daha fakir olduğu için de beşinci çocuğuna maddî destekte bulundum".
 

               Chiara Lubich


 


 "Gözyaşları içinde ekenler, Sevinç çığlıklarıyla biçecek" (Mezmur 126, 5).

Bu söz halkını, kararlı ve kuvvetli müdahalesiyle, Babil’deki esaretten kurtaran Allah’tan sözeden mezmurdan alınmıştır. Tarih boyunca, halkı umutsuzluğa kapıldığı, cesareti kırıldığı, tehdit altında bulunduğu her seferde Allah daima müdahale etmeye devam etti.

Bu hepimizin hikâyesidir. Bir taraftan endişe ve kaygıyla (mevsim iyi olacak mı? Buğday yetişecek mi?), diğer taraftan hasatı bekleme sevinciyle tohumu toprağa emanet eden ekinci imgesi bunu çok iyi ifade ediyor.
 

"Gözyaşları içinde ekenler, Sevinç çığlıklarıyla biçecek".

Hayatımızı düşündüğümüzde çoğunlukla uyumlu bir hayat düşleriz. Chiara Lubich şöyle diyor: "İyi yapılan işlerle, eğitimiyle, dinlenmesiyle, aile ile birlikte geçirilen saatleriyle, karşılaşmalarıyla, toplantılarıyla, sporuyla, eğlence zamanlarıyla birbirini izleyen, düzenli ve huzurlu günler" (...) düşünürüz. İnsanın kalbinde her şeyin bu şekilde ve sadece bu şekilde olması ümidi hep vardır.

Oysa ‘Azizlik yolculuğumuzun’ farklı olduğunu görüyoruz çünkü Allah onu farklı istiyor. Varlığımızın gerçek anlamına ulaşması ve yaratıldığı asıl amaca varması için programımıza başka öğelerin girmesine veya bu öğelerin varolmasına kendisi izin veriyor. Bunlar, fiziksel ve manevi acılar, hastalıklar, hayattan çok ölümden söz eden nice binlerce acılardır.

Neden? Acaba Allah ölümü mü istiyor? Hayır, aksine, Allah hayatı seviyor, ama öyle dolu öyle verimli bir hayat ki, iyiliğe olumluya, barışa yönelik bütün gayretlerimizin ötesinde, hayal bile edemeyeceğimiz bir hayattır bu".

Ve işte Emeğimizi ve acımızı simgeleyen, çürümeye mahkûm tohumu atan ve toprakta çürüdükten sonra başağın meyvesini toplayan hasatçı imgesi. "Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir" (Yuhanna 12, 24).

"Allah hayatımız süresince bir tür ölümü, bazen de bu tür ölümleri defalarca tecrübe etmemizi istiyor. Bunun nedeni de meyve verebilmemiz için, bizim değil de O’na layık, O’nun eserlerini ortaya çıkarmamız için istiyor. Allah’a göre bunlar yaşamımıza anlam veriyor: Bu zengin, dolu, dopdolu, O’nun kendi yaşamını yansıtan bir yaşamdır".

 

"Gözyaşları içinde ekenler, Sevinç çığlıklarıyla biçecek".

Bu sözü nasıl yaşayabiliriz? Chiara bize bir öneri getiriyor, Allah’ın sözünü uygulamada yol gösteriyor: "Küçük veya büyük acıya değer vermek, acıya önem vermek gerekir (...). Özellikle emeğe, kardeşi severken gerekli özveriye değer vermek gerekir: Bu bizim tipik özelliğimizdir." Bu acı, hayatın ortaya çıkmasına neden oluyor.

 "Biri eker, başkası biçer" (Yuhanna 4, 37) sözünün bilinciyle, sonuç elde etmesek dahi yılmayalım. En iyi şekilde eğitmeye çalıştığımız çocuklarımızın geleceği ne olacak? Sosyal ve politik alanda gösterdiğim gayretin meyvesini görebilecek miyim? demeden, durup dinlenmeden iyilik yapmaya devam edelim, belki ilerde belki de başka bir yerde şüphesiz meyve verecektir.

Hayat yolumuzun önünde bir ümit, bir kanı, güvenli bir hedef bulunuyor. Bazen baskısı altında kaldığımız güçlükler, sınanmalar, bizleri İncilsel mutluluklara ve sevince götüren zorunlu bir geçiştirler.

"Öyleyse ileri! Her acının ötesine bakalım. Kaygılar, sınanmalar karşısında durmayalım. Gelecek olan ekine bakalım".
 

"Gözyaşları içinde ekenler, Sevinç çığlıklarıyla biçecek".

Patrisia, 22 yaşındadır, bir süreden beri bir müdürün asistanı görevindedir. Şunu söylüyor: "Başından beri işimi hep daha iyi yapmaya ve meslektaşlarımla ilişkilere özen göstermeye ve her birine değer verdiğimi hissettirmeye çalışıyordum".

Sonuç ne olursa olsun sık sık kişisel prensipleri savunmak için akıma karşı gitmek gerekir. Patrisia bunu şöyle dile getiriyor: "İşyerimde önemli bir kişi bazı ayrıcalıklardan yararlanıyordu. Açıkçası dürüst olmayan bir tutumu vardı. Bunu ona söylemeliydim".

Düşüncelerini ifade etmiş olması, Patrisia’nın işini kaybetmesine neden olur. "Çok acı çektim, ama aynı zamanda huzurluydum çünkü doğru hareket ettiğimi biliyordum". Umudunu kaybetmez çünkü onu sonsuz derecede seven ve her şeye kadir bir Peder’i olduğu bilincine sahiptir. Ülkesi Paraguay’ın içinde bulunduğu iş bulma güçlüğü ve ekonomik sıkıntıya rağmen o akşam iki iş teklifi alır. Yeni işi eskisinden daha iyidir ve doğrudan eğitimiyle ilgilidir.

 

 Peder Fabio Ciardi ve Gabriella Fallacara



 

"Ben aranızda hizmet eden gibiyim" (Luka 22, 27).

Mayasız ekmek gününde, Fısıh bayramında, "üst kattaki geniş odada", İsa havarileriyle son yemeği paylaşır. Ekmeği böldükten ve şarap kupasını havarilerine verdikten sonra, onlara son olarak öğretmek istediğini söyler: Cemaatinde en büyük olan küçük olacak, amir olan da hizmet edecektir.

Aziz Yuhanna, bu olayı anlatırken, İsa’nın anlamlı bir davranışı üzerinde durarak, kendisini izleyenlerin ilişkilerine yönelik getirdiği yeniliği vurgulamak istiyor: Diğerlerinden üstün olma ve emretmeye ilişkin yaygın zihniyete karşın havarilerinin ayaklarını yıkıyor (Havariler bu son yemekte aralarında "kimin daha büyük olacağı" hakkında tartışıyordu).

"Ben aranızda hizmet eden gibiyim".

Chiara Lubich İsviçre’nin Payerne şehrindeki bir konuşmasında şöyle demişti: "Sevmek, hizmet etmektir. İsa bizlere bunun örneğini verdi".

Hizmet etmek, sanki insanı alçaltan bir söz gibi görünebilir. Genelde hizmet edenler alçak seviyeden sayılırlar. Oysa, hepimiz bize hizmet edilmesini arzularız. Resmî kurumların bize hizmet vermelerini beklemiyor muyuz? (Yüksek mevkilerde bulunan kişilere "bakan" denmiyor mu?) Tezgâhtar bize iyi hizmet verdiğinde, memur işlemimizi çabuk yaptığında, doktor ve hemşire, uzmanlıkla ve dikkatle bizimle ilgilendiklerinde, onlara karşı minnet duymaz mıyız?

Diğerlerinden biz bunu bekliyorsak, belki onlar da bizden aynı şeyi bekliyorlardır.

İsa’nın sözleri, biz Hıristiyanları herkese bir sevgi borcumuz olduğuna dair bilinçlendiriyor. İsa ile ve O’nun gibi bizler de, birlikte yaşadığımız, işyerinde karşılaştığımız her kişiye bu sözleri tekrarlayabilmeliyiz:

"Ben aranızda hizmet eden gibiyim".

Chiara Lubich Hıristiyanlığı şöyle tanımlıyor: "Hizmet etmek, herkese hizmet etmek, herkesi amirimizmiş gibi görmek. Eğer biz hizmetkârsak, diğerleri amirimizdir. Etrafımızdaki insanların emrinde hizmet etmek, hep hizmet etmek. Herkese hizmet ederek İncil’deki o ilk yere varmaya çalışalım.

(...) Hıristiyanlık ciddi bir olaydır. Biraz merhamet, biraz sevgi, biraz sadakadan oluşan üstümüze sürülen bir cila gibi değildir. Hayır, hayır hiç de öyle değildir. Vicdanımızı rahatlatmak için birilerine sadaka vermek çok kolay ve sonra emretmek, ezmek".

Nasıl hizmet edebiliriz? Payerne şehrindeki konuşmasında Chiara iki basit sözcükle ne yapılması gerektiğini şöyle açıkladı: "Diğerini yaşamak", "onun duygularını anlamaya çalışmak, onu derinlemesine anlamak, yükünü onunla birlikte taşımak". "Çocuklara nasıl davranmam lâzım? Çocuklar onlarla oynamanı mı istiyorlar? Öyleyse oyna". Evde televizyon izlemek veya gezmeye gitmek isteyen birileri mi var? Bunlar bir vakit kaybı gibi görünebilir. Oysa hiç de öyle değil, vakit kaybı değildir. Her şey sevgidir, kazanılmış zamandır, çünkü sevmek için diğeriyle bir olmak gereklidir. "Diğerinin ceketini tutmam mı gerekiyor? Tabağını önüne mi koymam gerekiyor?" Evet, bütün bunları yapmak gerekir çünkü "İsa’nın bizlerden beklediği hizmet sadece bir duygu değildir. İsa kasların, ayakların, aklın kullanıldığı somut bir hizmetten söz ediyor. Gerçek anlamda hizmet etmek gerekiyor".

"Ben aranızda hizmet eden gibiyim".

Öyleyse bu Hayat Sözünü nasıl yaşayacağımızı biliyoruz: Dikkatimizi diğerine yönelterek, gereksinimlerine ivedilikle cevap verip somut bir şekilde severek.

İşimiz topluma hizmet olduğu için işimizi daha iyi, uzmanlıkla ve mükemmel bir şekilde yapmamız gerekecektir.

Bazen de birilerine yardım eli uzatmamız gerekebilir: Bize yakın veya uzakta olan yaşlı, işsiz, özürlü, yalnız kişilere veya uzak ülkelerde doğal afetlere maruz kalmış insanlara yardım etmek ya da evlat edinme gibi insanî yardım projelerine destek vermek olabilir.

Bir makamda sorumluluğu olan kişiler, herkesin kardeş olduğunu hatırlayarak, etraflarındaki insanlara emretme gibi nefret uyandırıcı davranışları bir kenara bırakmalıdırlar.

Eski bir Hıristiyan deyişinin ifade ettiği gibi, her şeyi sevgiyle yaparsak, "hizmet etmenin hükmetmek" olduğunu keşfedeceğiz .

               Fabio Ciardi ve Gabriella Fallacara

 


 

"Gerçek Ruhu gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir"  (Yuhanna 16,13).

Gerçeği ifade eden sözleriyle İncil çekicidir. İncil’de: "Gerçek Benim" (Yu. 14, 6) diyen İsa konuşuyor. İsa Allah’ın sonsuz gizemini tam anlamıyla açıyor ve kendisinin insanlık üzerindeki planını bize tanıtıp Gerçeği veriyor.

Gerçek, gizemin sonsuz derinliğine sahiptir. Onu nasıl anlayabilir ve tamimiyle yaşayabiliriz? İsa, bizim bu "yükü" taşıyamayacağımızı biliyor. Bu nedenle, öğrencileriyle son yemekte iken, Babasına dönmeden önce, bizlere söylemiş olduklarını açıklamak ve yaşatmak için, kendi Ruhunu göndereceğine dair söz veriyor.

"Gerçek Ruhu gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir".

İmanlılar topluluğu İsa ile yaşadığı için gerçeği bilir. Aynı zamanda, Kutsal Ruh’un emin rehberliğinde, "tüm gerçeğe" doğru yol alır.

Kilise’nin tarihi, İsa’nın gizeminin ve Sözünün, aşamalı bir şekilde daha derin anlaşılan hikâyesi olarak da okunabilir. Kutsal Ruh, kontamplasyonla, imanlıların kutsal yazıları öğrenmeleri, azizlerin karizmaları, Kilise’nin Öğretimi yoluyla, çeşitli şekillerde Kilise’ye rehberlik etmektedir.

Kutsal Ruh her imanlının kalbinde vardır ve "sesini" duyurarak konuşur. Gerektiğinde affetmeyi, hizmet etmeyi, vermeyi, sevmeyi önerir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu öğretir. Her ay İncil’deki Hayat Sözlerini hatırlatır ve yaşatır.

"Gerçek Ruhu gelince sizi tüm gerçeği yöneltecektir".

Bu Hayat Sözünü nasıl yaşayalım? Bize rehber olan, bizi teşvik edip dürten, içimizde konuşan Kutsal Ruh’un "sesini" uysallıkla dinleyerek.

Chiara Lubich bunu şöyle açıklıyor: "Bir Hıristiyan Kutsal Ruh’un dürtüsüyle hareket etmelidir, böylece Ruh yaratıcı gücüyle onu azizliğe, tanrısallaşmaya ve dirilişe yönlendirecektir".


 

"(...) Sizler özgürlüğe çağrıldınız" (Gal.5, 13).

50’li yıllarda havari Pavlus, günümüzde Türkiye olan, Küçük Asya’da bulunan Galatya bölgesini ziyaret etmişti. Oradaki halk coşkuyla Hıristiyanlığa kucak açmış ve ilk cemaatler ortaya çıkmıştı. Çarmıha gerilmiş ve Dirilmiş İsa’yı tanıtan Aziz Pavlus tarafından Galatyalılar vaftiz oldular. Mesih’le dopdolu, Tanrı’nın çocuklarına özgü, özgürlüğe kavuştular. Aziz Pavlus’un da dediği gibi bu yeni yolda "koşuyorlardı" (Galatyalılar 5, 7).

Birden bu Hıristiyanlar özgürlüğü başka yerlerde aramaya başlarlar. Pavlus, Mesih’e bu kadar çabuk sırt çevirmelerine şaşırır ve onları ısrarla Mesih’in verdiği özgürlüğe dönmeye davet eder.

"(...) Sizler özgürlüğe çağrıldınız".

Biz ne tür bir özgürlüğe çağrıldık? Her istediğimizi yapmaya mı? Kendisinin getirmiş olduğu gerçeğin onları özgür kılacağını söyleyen İsa’ya etrafındakiler "Hiçbir zaman, hiç kimseye köle olmadık ki"  diyordu. İsa’nın yanıtı ise şöyle idi: "Günah işleyen herkes günahın kölesidir" (Yuhanna 8, 31-34).

İnsanların kalbine baskı yapan, günahtan kaynaklanan aldatıcı bir kölelik var. Kabuğumuza çekilmek, maddiyata bağlanmak, hedonizm, gurur öfke gibi bunun sayısız belirtilerini çok iyi tanıyoruz.

Tek başımıza bu kölelikten kurtulmamız mümkün değil. Özgürlük İsa’nın armağanıdır. O bize hizmet etti, hayatını verdi ve bizleri özgür kıldı. İsa’nın bize verdiği bu özgürlükle tutarlı bir şekilde yaşamaya davet ediliyoruz.

Chiara Lubich gençlere şöyle diyor: "Özgürlük bize iyi ile kötüyü ayırt edebilmenin ötesinde, hep iyiye doğru gitme imkânını sağlıyor". "Ben şunu gözlemledim: İyilik bizi özgür kılar, kötülük ise esir eder.

 

"Sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir"    (Rom. 13,10).

               Bu sözler, Aziz Pavlus’un Romalılara Mektubunda, Hıristiyan hayatını, kardeşlere sevgi olarak tanımladığı, uzun bir bölümün sonunda bulunuyorlar. Kutsal Ruh bu yeni tapınmayı, başta Hıristiyanların kalbinde hissetmelerine neden olup, O’nun rehberliğinde Allah’a sunmaya davet ediyor (Rom. 12,1).

               Havari, bu bölümün içeriğini özetlerken, kardeşi sevdiğimiz zaman, Allah’ın Yasasında (yani On Buyruğunda) varolan  isteğini tam ve mükemmel olarak yerine getirmemizi sağladığını ifade ediyor. Allah’a sevgimizi göstermenin en güzel, en gerçek yolu kardeşlerimize olan sevgimizle mümkündür.

 "Sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir".

               Peki bu bütünlük ve mükemmellik somut olarak neye dayanır? Havari daha önceki cümlelerinde, bu sevginin çeşitli ifade şekillerini ve etkilerini açıklayarak dile getirmektedir.

               Gerçek kardeş sevgisi hiç kötülük etmez (Rom. 13,10). Aynı zamanda Allah’ın tüm buyruklarını eksiksiz yaşamamızı sağlayarak hem kendimize hem de kardeşlerimize karşı yapabileceğimiz her tür kötülükten kaçınmamıza neden olur.

               Bu sevgi, kötülük yapmamanın yanısıra, kardeşimizin ihtiyacı olan her iyiliği yapmaya iter. (Rom. 12,6-8)

               Bu Söz, İsa’nın bize öğretmiş olduğu, herkese açık, paylaşabilen, saf, dayanışmaya dayalı ve kardeşlerimizin gereksinimlerine, beklentilerine duyarlı, hakkettikleri hem Hıristiyan hem de insani saygınlığa saygılı bir sevgiye iter.

               Bu sevginin mümkün olabilmesi için hem bireyselliğimizden hem de kendi kendimize yetmekten vazgeçebilmeliyiz.Bunun için de bu Hayat Sözü içimizde taşıdığımız ve bize engel oluşturan bütün bencil eğilimlerimizi (kibir, cimrilik, ihtiras, hırs, kendini beğenmişlik vs.) aşmamıza yardımcı olacaktır (Rom. 12, 9-21).

"Sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir".

               Öyleyse Noel ayı olan bu ay boyunca Hayat sözünü nasıl yaşayacağız? Sözün bize gösterdiği kardeşe sevginin çeşitli özelliklerini canlı tutarak.

               Her şeyden önce kardeşimize her tür kötülüğü yapmaktan kaçınacağız. Çağrımız, meslekî etkinliklerimiz ve yaşadığımız ortamla ilişkili Allah’ın buyruklarına dikkatimizi odaklamalıyız. Hıristiyan sevgisini uygulamadaki ilk şart Allah’ın emirlerine karşı gelmemektir.

               Ayrıca tüm buyrukların ruhunu, hedefini oluşturan öğeye dikkat edeceğiz. Gördüğümüz gibi, bunlardan her biri bizi kardeşlerimize yönelik daha dikkatli, daha duyarlı, daha saygılı ve daha somut bir sevgiye götürecektir.

               Aynı zamanda Hıristiyan sevgisinin bir gereksinimi olan benliğimizden kopmada, bencilliğimizi aşmada da ilerleme kaydettiğini göreceğiz.

               Bu şekilde "tam anlamıyla" Allah’ın isteğini yerine getireceğiz. En çok hoşnut olduğu şekilde sevgimizi göstereceğiz (Rom. 12,2).

 "Sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir".

Çalışma Bakanlığında çalışan bir avukat bize şu tecrübesini anlattı: "Bir şirketin sahibine, işçilerin kanunlara uygun şekilde maaşlarını almadıkları hakkında, bir ihbar geldiğini söyledim. Ondört gün süren yoğun bir araştırma sonucu usulsüz uygulamayı kanıtlayan evrakları buldum. İsa’dan, gerçeği söylemeye ve kendi sevgisini vermeye çağıran sözlerine sadık kalmak için yardım istedim. 
               İşveren kanıtlar karşısında bazı yasaların adil olmadığını söyleyerek kendini savunmaya çalıştı. Ben ise, kendi yanlışlarımızı aklamak için, başkalarının uygunsuz davranışlarını gerekçe olarak gösterilemeyeceği üzerine dikkatini çektim. Onunla konuşurken, benimle aynı adalet ve eşitlik anlayışına sahip olduğunu ama çevrenin etkisinde kaldığını gördüm.

               Sonunda bana: ‘Beni aşağılayabilir ve ezebilirdiniz ama bunu yapmadınız Bundan dolayı ben ahlakî olarak yeniden başlama yükümlülüğü taşıyorum’ dedi. Yasalara aykırı davrandığını belirten işlemi yapmaya zaman bırakmadan, hemen boş bir kağıda imzasını atıp bana uzattı. Bu yaptığıyla, vakit kaybetmeden davranışını değiştirmek istediğini kanıtladı".

 

                              Chiara Lubich

 





 


TOPLAM 31407 ziyaretçi (48490 klik) kişi burdaydı!
azizmeryem.tr.gg .
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol