Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretçi defteri
KUTSAL KİTAP
İSLAMİYET VE SORULAR
PAPA VE KİLİSE
ÇOK ESKİ HRİSTİYAN VAAZLARI
SIRLI OLAYLAR
MİSYONERLİK
NEDEN HRİSTİYAN OLDULAR
KİTAPLAR
=> Meryem Ana Evi'nin Esrarı
=> Kutsal Bakire
=> MeryemAna Efeste Kalıyor
=> Hayat Sözü
İSA MESİH
ARAŞTIRMALAR
MeryemAna Efeste Kalıyor

ÖNSÖZ

Bu küçük kitabı Anna Katharina Emmerich'in vizyonları adlı kitabından Meryem Ana'nın Efes'teki yaşamıyla ilgili bölümlerinden alıntılar yaparak derledim.

19. yüzyılda Almanya'nın Dülmen kasabasında yıllarca hasta yatağında çivili kalarak yaşayan rahibe Anna Katharina Emmerich (1774-1824) çocukluğundan beri vizyonlar görüyordu. Bulunduğu yöreden başka bir yere gitmediği halde, anlattığı kutsal yerler, uzaklıklar, örf ve adetler, eski zamana ait giyimler bütünüyle gerçeğe uygun olduğundan son derece ilgi uyandırmış ve vizyonları kitap haline getirilmiştir. Meryem Ana'nın Evi onun vizyonlarından yola çıkılarak bulunmuş olduğu halde yine vizyonlarından alıntılar yapılarak oluşturulmuş "Meryem Ana'nın Yaşamı" adlı kitabında Meryem Ana'nın mezarının yeri ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı halde mezarın şimdiye kadar bulunamamış olması ilginç! Aşağıda Emmerich'in kitabından bu konuyla ilgili bölümleri aktarmaya çalıştım.

Bu küçük kitapta Meryem Ana'nın evinin yeri, biçimi, Meryem Ana'nın Efes'teki yaşantısı, ölümü, havarilerin Meryem Ana'nın ölümünde hazır bulunmaları, mezarının yeri, mezara konması, Meryem Ana'nın göğe alınması ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.

Burada ayrıca önemli bir noktaya daha değinmek istiyorum. Tanrı bazı ayrıcalıklı kişilere bütün insanların tinsel çıkarı için bazı özel açınlamalarda bulunabilir. Bu ayrıcalıklı insanlar bir tür zamanda yolculuk yaparlar, bu insanların kimileri geleceğe, kimileri de geçmişe gidebilirler. Bu ya esrime (vect) halinde ya da uykudayken duru rüyalar görerek gercekleşir. Gerçek esrime halinde insanların ruhları bedenlerinden çıkarak yolculuk yapabilir. Bir insan nasıl olur da gelecekte ya da geçmişteki bir sahneyi konuşmalarıyla birlikte ayrıntısıyla görebilir diye sorarsanız, buna kesin olarak tatmin edici bir cevap vermek zor. Bu yazılanlara, bu vizyonlara inanmak zorunda değilsiniz, zaten kimse de sizi buna zorlamıyor, ancak Meryem Ana'nın Evi'nin bu vizyonlara göre bulunduğunu da kabul etmek zorundayız. Katolik Kilisesi Efes'teki bu evin Meryem Ana'nın Evi olduğunu kabul etmiştir. Şimdi de Meryem Ana Evi'nin nasıl bulunduğu ile ilgili kısa bir bilgi vereceğim.

Meryem Ana Evi'nin bulunuşunda önemli bir rol oynayan rahibe Marie de Mandat Grancey'in adı Efes'teki sabit iki küçük yazıtta geçiyor. Soylu bir Fransız ailesinden gelen rahibe Marie de Mandat Grancey o sırada "Filles de Charité" tarikatının başrahibesiydi. Bu tarikatın İzmir'de işlettiği bir hastane vardı. Rahibenin yeğeni kont Boigne'nın anlattığına göre, İzmir'deki hastanede yatmakta olan bir köylü kadın teyzesi başrahibeye durmadan şu sözleri söylüyormuş: "Keçilerimi otlatmaya götürdüğüm dağda orman içinde bir yıkıntı bulunuyor. O yıkıntılar arasında birçok kez siyah başörtülü bir kadın gördüm. Kadın bana, "Ben Meryem'im" diyordu. Başrahibe Marie de Mandat Grancey de kadının sayıkladığını, saçmaladığını düşünmüş…

Şaşılacak bir raslantı sonucu, rahibe o sıralar Anna Katharina Emmerich'in (1774-1824) vizyonlarına dayanılarak yazılmış " Meryem Ana'nın Yaşamı" adlı kitabı okuyormuş. Vizyonlar gören bu Alman kadına göre Meryem Ana son günlerini Efes yakınlarında geçirmiş. Kitabında da bu yeri ayrıntısına dek tanımlamış. Bu vizyonlar rahibenin ilgisini çekmiş ve hastanede görevli Lazarist tarikatına mensup rahiplere konuyu açmış. Rahipler pek oralı olmamışlar.

Rahibenin ısrarları sonunda küçük bir grupla, ellerinde pusula ile kitabın işaret ettiği yöne doğru ilerlemişler, önlerine bir dağ çıkmış. 29 Temmuz 1891 Çarşamba günü güneşten ve yorgunluktan perişan olmuş ve tükenmiş bir halde içecek su aramaya başlamışlar. Tütün tarlasında çalışan birkaç kadına rastlamıslar. P. Poulin bundan sonraki olayları şöyle anlatıyor: " Suyumuz kalmamıştı. Kadınlar bize manastıra giderseniz orada su bulursunuz dediler." On dakikalık bir uzaklıktaki küçük bir ormanı işaret ettiler. Kafile derhal o yöne doğru hareket etti; pınarın yanı başında ağaçlar altında yarı saklı bir evin daha doğrusu küçük bir kilisenin kalıntılarını görünce şaşkınlıklarını ifade etmekten kendilerini alamadılar. Düşünceleri hemen Emmerich'in kitabına yöneldi. Açık bir arazi, kalıntılar, zirvedeki kayalıklar, arkadaki dağ, önde deniz: Aradıkları ev gerçekten bu ev olmasın?

Çevredeki doğal yapıyı, evin konumunu kılı kırk yararak incelediler. Yapılan arkeolojik araştırmalar Meryem Ana'nın odası denilen bölümün 1. yüzyıla çıktığı, apsid ve dehlizin V. ve VI. yüzyıllarda inşa edilmiş olduğunu ortaya çıkardı. Çevrede pişmiş topraktan bir lahdin kalıntıları ile karışmış durumda bir iskelet ortaya çıkarıldı. İskeletin başı, kiliseye doğru, ayakları ise üzerinde halen postanenin ve karakolun bulunduğu Karacalı tepesine doğru yerleştirilmişti…

Rahibe Marie de Mandat Grancey yalnız küçük kiliseyi değil tüm çevresindeki mülkiyeti de satın almayı kafasına koydu. Ailesine yazdı. Babasından kendisine kalan mirasla 360 hektarlık araziyi satın aldı. Bu arazinin tapusu daha sonra Lazarist papazları ile"Filles de Charité" tarikatına devredilmiştir.

Dominik Pamir

Meryem Ana Efes'te kalıyor

İsa'nın ölümünü izleyen dördüncü yılda, Lazar ve ailesine karşı zulüm hareketi başladığında Meryem Ana bir uyarı aldı, bunun üzerine Yuhanna Meryem Ana'yı ve birkaç kişiyi de yanına alarak daha önce bazı Hıristiyanların gidip yerleştikleri Efes'e götürdü. Rabbimiz Mesih İsa'nın Göğe Çıkışı'ndan sonra Meryem Ana yaklaşık üç yıl Sion'da, üç yıl Beytanya'da ve dokuz yıl da Efes'te kaldı. Bununla birlikte Meryem Ana Efes'in içinde kalmadı; kaldığı ev Efes'ten üç buçuk mil ( 15 km.) uzaklıktaydı, Kudüs geliş yolunun ( Meryem Ana'nın izlemiş olduğu bu uzun ve yorucu yol şimdi kullanılmıyor ) solunda görülen ve hafif bir yamaçla kente kadar inen bir dağın (Bülbül Dağı ) üzerindeydi. Güneyden gelindiğinde Efes dağın eteklerinde kümelenmiş gibidir; ancak ilerledikçe dağın etrafını çevrelediği görülür. Güneyde iki yanı şahane ağaçlarla kaplı yollar görülüyor, sonra da dağa götüren kırsal yeşilliklerle kaplı dar patikalar. Tepe yarım millik dalgalı ve yeşil bir kıvrımlı düzlükten oluşuyor. Meryem Ana işte buraya yerleşti.

Bölge ıssız ve yabanıldı. Ortada küçük kumlu yerler, kayalara oyulmuş mağaralar, çok hoş gölgelik yapan parlak gövdeli piramit biçiminde ağaçlarla kaplanmış birçok hoş yeşil tepecik görülüyor.

Meryem Ana'yı Efes'e getirmeden önce Yuhanna bu bölgede onun için bir ev inşa ettirmişti. Hıristiyanlara karşı büyük zulüm hareketi başlamadan çok önce buraya birçok aziz kadın ve Hıristiyan aile yerleşmişti bile. Bu aileler çadırlarda ya da duvar doğramalarıyla oturulacak hale sokulmuş mağaralarda kalıyorlardı. Mağaraları ve doğanın kendilerine sunduğu yerleşim yerlerinde çoğu zaman birbirlerinden çeyrek mil uzaklıkta tek başlarına oturuyorlardı. Taştan yapılmış biricik ev olan Meryem Ana'nın evinin arkasındaki ( en az 10 m. arkasında ) dağın kayalık tepesinden (20 ila 30 m. yüksekliğinde ) iki yanı ağaçlı yollar, bir yanından Efes kenti (8 km. ya da Kuşadasından gelirken 12 km. ) ve öteki yanından birçok adalı deniz ( 4 km. ) görülüyordu. Daha sonra bu yer bir episkoposun sürekli oturma yeri oldu.

Meryem Ana'nın evi kare biçimindeydi, sadece arka bölümü yuvarlaktı; pencereler duvarların yüksek bölümlerine açılmıştı, damı düzdü. Ev ortaya yerleştirilen bir ocak tarafından ikiye ayrılmıstı. Ocağın solunda ve sağındaki küçük kapılar, evin ön bölümünden daha loş ancak zevkle döşenmiş arka bölüme açılıyordu. Duvarlar tahtalarla kaplanmış, tavan kalasları da birbirleriyle kemer halinde birleştirilmiş ve yapraklarla kaplı kaplamalarla kaplanmış görünümleri odaya basit ama hoş bir görünüm veriyordu.

Evin dibindeki bu bölüm tahta bir perdeyle evin diğer bölümünden ayrılarak Meryem Ana'nın dua yeri yapılmıştı. Duvarda ortaya konan bir yuvada bir ip aracılığıyla döndürülerek açılan bir çeşit dolap vardı. Orada yaklaşık bir kol büyüklüğünde ve Y biçiminde bir haç görülüyordu, İsa'nın haçını hep bu şekilde gördüm. Kabaca yontulmuş ve günümüzde Filistin'den gelen haçlar kadar işlenmişti. Öyle sanıyorum ki, Meryem Ana ile Yuhanna bunu kendileri yapmışlardı. İsa'nın Golgota'daki haçı gibi topraktan ya da taştan yapılmış bir mesnet üzerine sabitleştirilmişti. Haçın dibinde üzerinde bir şeyler yazılı bir parşömen bulunuyordu; öyle sanıyorum ki İsa'nın sözleri yazılıydı. İsa'nın yüzü basit bir şekilde koyu renkli çizgilerle çizilmişti. Bu haç dört çeşit ağaçtan yapılmıştı: Meryem'ın bunlar hakkında düşünceleri üzerinde bilgi sahibi olmuştum ama ne yazık ki bu yararlı bilgileri unuttum. Haçın her bir yanına çiçeklerle dolu vazolar yerleştirilmişti.

Haçın yanında bir bez parçası gördüm, bu bez öyle sanıyorum ki Meryem'in İsa'nın haçtan indirilmesinden sonra kutsal vücudundaki yaraları ve kanları sildiği bezdi. Böyle düşünmeme neden bu bezi görür görmez ruhum birden Meryem'in annelik içgüdüsüyle yapmış olduğu bu sevgi hareketini duyumsadı. Bu bez öyle sanıyorum ki papazların Kurtarıcının değerli kanını içtikten sonra kupayı silmek için kullandığı bezi simgeliyor; papazlar da Meryem'in Kurtarıcı'nın kanlı yaralarını silerken yaptığı şeyin benzerini yapmaktadırlar.

Meryem Ana'nın evi bir ormanın yakınındaydı ve piramit biçimindeki ağaçlarla çevriliydi. Çevrede sessizlik ve sükun egemendi. Dindar öteki Hıristiyan ailelerin kaldıkları yerler belirli mesafelerdeydi.

Meryem Ana evde kendisinden genç bir hizmetçiyle birlikte kalıyordu, hizmetçi kız gereksinmeleri için yiyecek almaya gidiyordu. İkisi de sakin ve kendi halinde bir yaşam sürüyorlardı. Arada sırada yolu düşen havarilerden ya da müritlerden biri İsa'nın annesini ziyarete geliyordu. Birçok kez Meryem Ana'nın evine gelen ya da evinden çıkan Yuhanna olduğunu sandığım birini gördüm; bu kişi ne Kudüs'te ne de burda uzun süre kalmıyordu: Hep gidip geliyordu. İsa'nın yaşadığı zamankinden başka türlü giyiniyordu: Griye çalan beyaz renkte ince kumaştan uzun bir cüppe giyiyordu; yüzü uzun ve inceydi; başı açıktı, uzun sarı saçları kulaklarının arkasında ayrılmıştı. Öteki havarilerle kıyaslanınca tatlı ve narin görünümü kendisine bir bakire havası veriyordu.

Bir keresinde Yuhanna Meryem Ana'nın evine girereken geniş pileli cüppesini kemerine toplamıştı. Bu kemeri çıkartıp onun yerine üzerinde yazılar işlenmiş bir başka kemer taktı, cübbesini de alttan çekti. Sonra bir çeşit boyun atkısı ile kol kumaşı taktı.

Kısa bir süre sonra Meryem Ana hizmetçisinin koluna yaslanarak yatak odasında beyaz bir giysiye bürünmüş halde çıktı. Yüzü kar gibi beyazdı, adeta durulaşmıştı. Sanki büyük bir arzu içindeydi. İsa'nın göğe çıkışından beri, varlığı kendisini günden güne eriten bir arzuyla doluyordu. Yuhanna ile dua yerine geçince , dolabı kendi etrafında döndüren ipi çekti, haç ortaya çıktı. Haçın dibinde bir süre dua ettikten sonra , Yuhanna ayağa kalktı, bağrından madeni bir kutu çıkardı, yandan açtı, kutudan ince yünden bir kılıf çıkardı. Bu kılıfta içinde kare biçiminde beyaz küçük bir ekmek parçası şeklinde kutsal Efkaristiya bulunan beyaz bir bez bulunuyordu. Sonra ciddi bir ses tonuyla birkaç söz söyledi ve Meryem Ana'ya kutsal Komünyon'u verdi. Ona kâseyi sunmadı.

Meryem Ana evin arkasındaki dağın yamacında bir haç yolu durakları yapmıştı. İsa'nın ölümünden sonra Kudüs'te kaldığı süre boyunca İsa'nın haçıyla birlikte geçtiği ıstırap yolunu katederek gözyaşlarıyla sulamıştı. Her durak arasını adımlarıyla hesap etmiş ve sevgisinden bu ıstırap yolunu düşünmeden edemiyordu.

Efes'e gelince de her gün dağın bir bölümünü dolaşarak İsa'nın çektiği acıları yadediyordu. Başlarda tek başına gidiyordu, duraklar arasındaki mesafeyi ölçtükten sonra, birçok kez saymış olduğu adımların sayısına göre bu yerlerin her birine bir taş dikti; ya da bu yerlerde ağaç varsa onları işaretliyordu. Yol komşu ormana götürüyordu, oradaki bir tepe Kafatası tepesini, başka bir tepecikteki kayalıkta oyulmuş bir mağara da İsa'nın mezarını simgeliyordu.

Haç Yolu'nun bu oniki durağını saptadıktan sonra bu yolu hizmetçisi ile birlikte katederek sessizce meditasyon yapıyordu. Her durakta oturuyor, yüreklerinde İsa'nın çektiği acıları yeniden düşünüyor, bolca gözyaşı dökerek sevgisine övgüler sunuyorlardı. Daha sonraları Meryem Ana durak yerlerini daha bir düzene soktu. Elindeki kazı kalemiyle onu taşlar üzerine o durağın gizemli anlamını, adım sayısını vb., yazarken gördüm. Her ikisini de oturur halde İsa'nın mezarını simgeleyen mağarayı temizleyip dua edilebilecek bir yer haline sokarken gördüm. Meryem Ana'nın ölümünden sonra bu Haç Yolu'nun daha da güzelleştirildiğini, birçok Hıristiyanın bu yeri ziyaret ettiğini ve secde kılarak yeri öptüğünü gördüm.

Meryem Ana'ya kutsal Komünyon'u hep Yuhanna verirdi; o da Meryem Ana ile birlikte Haç Yolu'na katılıyor, Meryem Ana'yı kutsuyor ve onun hayırduasını alıyordu, Yuhanna onun evladı gibiydi, bu nedenle de Meryem Ana'yla öteki havarilerden daha samimi ilişkiler içindeydi.

II

Meryem Ana Kudüs'e gidiyor

Efes'te üç yıl kaldıktan sonra Meryem Ana yeniden Kudüs'e gitme arzusu duydu. Yuhanna ile Petrus Meryem Ana'yı alarak Kudüs'e götürdüler. Kudüs'te birçok havarinin bir araya geldiğini sanıyorum. Orada özellikle de Tomas'ı gördüm. Kente gelişlerinde ve henüz kente girmeden önce Meryem Ana'yı Petrus ve Yuhanna'nın eşliğinde alcakaranlıkta, Zeytinlikler Dağı'nı, Kafatası Tepesi'ni, İsa'nın mezarını ve Kudüs'ün çevresinde bulunan kutsal yerleri ziyaret ederken gördüm. Meryem Ana o kadar duygulanmış ve o kadar uzgündü ki, ayakta zor durabiliyordu. Geri geldiğinde Yuhanna ile Petrus mecburen koluna girmek zorunda kaldılar.

Yanılmıyorsam, o sırada Kudüs'te bir konsil toplandı, Meryem Ana bu konsile katıldı, Havariler ona akıl danıştılar. Dinsel İlkeleri yazdılar, her şeyi ayarladılar, sahip oldukları her şeyi devrettiler ve paylaştılar, ayrıca Kiliseyi episkoposluklara ayırdılar. Ondan sonra İncil'i putperest uluslara bildirmek üzere herbiri bir yana dağıldı.

Onları gece vakti kalabalık bir şekilde yolculuk giysilerini giymiş gitmeye hazır bir durumda toplandıklarını gördüm. Bir kandilin etrafında daire biçiminde sıralanmıslardı; Petrus baş köşedeydi. Havarilerin elinde baş tarafı eğilmiş çoban değnekleri vardı; müritler, ellerinde topuzlu daha kısa değneklerle arka tarafta duruyorlardı. Petrus söz aldı, öyle sanıyorum ki, Yuhanna ve Yakup'la birlikte her birinin nereye gideceğine karar verdiler. Her havarinin yanında bir ya da iki mürit vardı. Müritler havarilerin arkasında duruyordu, her havari kendisine en yakın olan ve en samimi ilişkiler içinde olduğu müridi seçti.

Ayrılmadan önce birbirleriyle kucaklaştılar, her biri ötekilerine ellerini koyarak taktis etti. Takdis edilen kişi diz çökmüyordu. En sonunda birbirlerinden ayrıldılar.

Havariler beyaz ayin giysisi taşıyorlardı, bunun üzerine de kahverengi ve gri renkte uzun giysiler giymişlerdi. Bu çift giysi deri bir kemer sayesinde yukarı kaldırılmıştı. Bacaklar dize kadar inen iki yanı yırtmaçlı, daha rahat yürünsün diye kısa gri bir kumaştan gömlekle örtülmüştü.

O sıra havarilerin gitmiş oldukları bölgelerle ilgili birçok vizyon gördüm. Bazılarını denizleri aşarken gördüm. Havariler bir kez daha ama bu defa son kez olarak Meryem Ana'nın ölümünde bir araya gelecekler sonra yeniden dünyanın dört bir bucağına görevlerini yerine getirmek üzere dağılacaklardı.



III

Meryem Ana'nın son Haç Yolu

Hıristiyanlık bu şekilde dünyaya yayılırken Meryem Ana bir kez daha Efes'ten Kudüs'e, ölümünden bir buçuk yıl önce, gitti. Bu defa da onu mantosuna sarılmış bir şekilde gece vakti havarilerle birlikte kutsal yerleri ziyaret ederken gördüm. Sözle anlatılamaz bir üzüntü içindeydi, iç çekerek durmadan , "Ah oğlum!" "Ah oğlum!" diyordu. İsa'yı haçın ağırlığından düşerken gördüğü sarayın kapısına vardığında, kendini kaybedip yere düştü, yanında bulunanlar öleceğini sandılar. Yan binada bulunan yukarı odaya götürdüler. Günlerce öylesine acılı ve zayıftı ki, o kadar çok bayılıyordu ki her an ölebileceğini düşündüler, hatta bir mezar bile hazırlamayı düşündüler. Zeytinlikler Dağı'nda kendisine bir mağara seçti, havariler orada Hıristiyan bir yontucuyu tuttular ve orada güzel bir mezar hazırlattılar.

Meryem Ana'nın öldüğü ve Kudüs'teki mezarı hakkındaki söylenti etrafa yayıldı; ne var ki daha mezar tamamlanmadan Meryem Ana iyileşti ve Efes'e geri dönecek hale geldi, orada onsekiz ay sonra öldü. Meryem Ana için Zeytinlikler Dağı'nda hazırlanan mezar daha sonra ziyaret edildi, ve mezarın üzerine bir kilise inşa edildi. Yuhanna Damascenus (bu adı vizyonda duydum, kim olduğunu bilmiyorum) çok yaygın bir geleneğe dayanarak Meryem Ana'nın Kudüs'te öldüğünü ve orada gömüldüğünü yazmış.

Tanrı, o zamanlar hala egemen olan putperestlik ruhunun Hıristiyanlığın bağrına girerek Meryem Ana'yı bir tanrıça olarak kabul etmesin diye Meryem Ana'nın ölümü, gömülüşü ve göğe kaldırılışı hakkındaki ayrıntıların sadece belirsiz bir geleneğin konusu olarak kalmasını ve bilinmemesini istedi.

Meryem Ana ölmeden az önce beş kadınla birlikte, bunlar arasında peygamber Anna'nın yeğeni ve Elizabet'in yeğeni dul Mara da vardı, son kez haç yolu duasını yaptı. Meryem Ana önde gidiyordu; son derece zayıf düşmüştü, teni kar gibi beyazdı adeta saydamlaşmıştı; görünümü acayip bir biçimde etkileyiciydi. Bu şekilde son bir kez haç yolu duasını yaparken Meryem Ana'nın evine Yuhanna, Petrus ve Taday geldiklerini gördüğümü sanıyorum.

İlerlemiş yaşına karşın Meryem Ana'nın yüzünde ne kırışıklık ne de yaşlılık belirtisi vardı; onda yalnız tamamen dönüşüme uğrayarak oğlunu yeniden görme arzusu göze çarpıyordu. Ciddiyeti sözle anlatılamazdı; onu gülerken hiç görmedim, ama son derece etkileyici bir tebessümü vardı. Yaşça ilerledikçe yüzü daha beyazlaşıyor ve durulaşıyordu; aşırı zayıflığı da ona bir ruh görünümü veriyordu.

Üzerinde kendisini tamamen sarmalayan yas giysisinin altında İsa'nın haça gerildiği sırada giymiş olduğu giysi vardı. Bu tören giysisini İsa haçta ölüme giderken giymiş olduğundan, onun anısına Efes'te haç yolu duasında da giyiyordu.



IV

Meryem Ana ölüm döşeğinde, Havarilerin çağrılması

Meryem Ana son günlerinde gittikçe daha sessiz ve kendi içine daha kapanık biri oluyordu; yemek pek yediği yoktu. Bu dünyadaki yaşantısı sanki bir görüntüden ibaretti, aklı mezarın ötesindeydi sanki. Yaşamının son haftalarında evinde hizmetçisine dayanarak yavaşça ve zorlukla dolaşırken gördüm.

Az bir süre sonra Meryem Ana'yı odasında dar, beyaz ve alçak bir yatakta uzanmışken gördüm; uzun bir carşaf onu tamamen örtmüştü. Beş kadının birbiri ardına odasına ona sanki elveda demek için girdiklerini gördüm. Meryem Ana'yı terkettikleri sıradaki ağızlarından dokülen dualar ve acı ifade eden hareketleri son derece dokunaklı idi. Bu kadınların arasında peygamber Anna'nın yeğeniyle Elizabet'in yeğeni Mara'yı farkettim.

Meryem Ana, kurtarıcısı ve Tanrısı olan Oğlu'nu yeniden göreceği anın yaklaşmakta olduğunu hissederek, Oğlu'ndan göğe çıkışının arifesinde Lazar'ın evinde kendisine vermiş olduğu sözü yerine getirmesini istedi. Aynı zamanda o gün Meryem Ana İsa'dan kendisini bu gözyaşı vadisinde uzun süre bırakmamasını isterken İsa'nın ona yeryüzünden alınmadan önce ne gibi tinsel eserler gerçekleştireceğini ona gösterdiği bana gösterildi; İsa annesine sırf duasıyle ölümünde hazır bulunmak üzere havariler ve birçok müridin çağrılacağını, ve kendisini onlara son takdisini vermeden önce neler diyeceğini ona söyledi. İsa aynı zamanda teselli bulamayan Magdalena'ya çöle gitmesini Marta'ya da bir kadın cemaati kurmasını söyledi; son olarak da daima onlarla birlikte olacağını söyledi.

Meryem Ana havarilerin yanında olmaları için dua ettikten sonra , dünyanın dört bir yanına dağılmış havarilere bu çağrının ulaştığını gördüm. Hala anımsadığım noktalar şunlardı:

Havariler İncil'i bildirdikleri çeşitli ülkelerde küçük kiliseler kurmuşlardı. Bu kiliselerin çoğu her ne kadar birbirine geçmiş dallarla sonra da balçıkla sıvanmış olsalar da, gördüklerimin hepsinin arka kısımları aynen Efes yakınlarındaki Meryem Ana Evi gibi yuvarlak biçimdeydi. Hepsinde kutsal kurbanı sundukları bir sunak bulunuyordu.



Havarilerin hepsinin görümler aracılığıyla, Meryem Ana'nın yanına gitmek için uyarıldıklarını gördüm. Hem zaten, bu gizemli uyarı olmasaydı, uzun yolculuklarına çıkamazlardı; onları birçok kez kimseye kendilerini farkettirmeden sıkışık kalabalıklar arasından geçtiklerini gördüm; öyle sanıyorum ki böylesi olağanüstü bir biçimde yolculuk yapabileceklerinin kendileri bile farkında değildi. Putperest ve vahşi halkların arasında Kutsal Kitapların belirttiği türlerin dışında başka bir çeşit mucizeler yaptılar. Mucizeleri insanların ihtiyaçlarıyla ilgiliydi. Yolculuklarında yanlarında peygamberlerin ya da ilk zulüm sırasında dinşehidi olmuş kişilerin kemiklerini taşıyorlardı, dua ettiklerinde ya da ayin düzenlediklerinde yanlarında bulunduruyorlardı.

Havariler Efes'e bu şekilde çağrıldıklarında Petrus'la Matta Antakya civarındaydılar. Zulüme uğradığı Kudüs'ten gelen Andrey, onlardan pek uzaklata değildi. Petrus'la Andrey'in iklimi sıcak ülkelerin büyük yolları üzerinde rastlanan birbirlerinden uzak olmayan hanlarda gecelediklerini gördüm. Nur gibi parlayan bir genç adamın duvarın dibinde yatan Petrus'a yaklaştığını, elini tutarak onu uyandırdığını ve ona çok acele olarak Meryem Ana'nın yanına gitmesi gerektiğini söylediğini gördüm. Petrus yolda kardeşi Andrey'aya rastlayacaktır. Petrus yaş icabı ve yaptığı çalışmalardam epey zayıf düşmüştü, hemen uygun bir vaziyet aldı, elleri dizlerine yaslanmış bir şekilde meleğin kendisine dediklerini dinledi. Melek ortadan kaybolunca , Petrus ayağa kalktı, kemerini ve giysisini giydi, değneğini eline alarak yola koyuldu. Kısa bir süre sonra kendisi gibi benzer vizyonu gören kardeşine rastladı. Biraz uzakta gökten bir uyarı alan Taday'a katıldılar. Hep birlikte Meryem Ana'nın yanına gittiler , orada Yuhanna'yı buldular. Yahuda, Taday ve Simun çağrıyı aldıklarında İran'da bulunuyorlardı.

Tomas havariler arasında en uzakta bulunanıydı, Meryem Ana'nın evine ancak Meryem Ana öldükten sonra varabildi. Melek gelip kendisine Efes'e gitmesi gerektiğini söylediğinde Hindistan'ın içlerinde kamıştan bir kulübede dua ediyordu. Onu denizin ortasında küçük bir sandalın içinde vaftiz etmiş olduğu Tatar uşağıyla yalnız başına gördüm.

Bu çağrıyı almadan önce Tomas kuzeye Tataristan'a kadar gitmeyi planlıyordu, bu planından vazgeçmek zorunda kaldı. Her zaman daha fazlasını yapmak istiyordu, ve çoğu zaman da geç kalıyordu. Kuzeye Çin'den geçerek gitti, Rusya'nın şimdiki bölgelerine kadar gitti.

Meryem Ana'nın ölümünden sonra Tataristan'ı bir daha göremedi, çünkü Hindistan'da bir mızrak darbesiyle öldürüldü. Üzerinde uzun süre dua ettiği bir taşa dizlerinin izi çıkmıştı, ve deniz kendisini aldığında bu yöreye başka bir havari gelip İncil'i bildireceğini önceden haber verdi.









TOPLAM 31405 ziyaretçi (48487 klik) kişi burdaydı!
azizmeryem.tr.gg .
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol